31 Aralık 2009 Perşembe

siz de 2009 bok gibi geçti diyenlerdenseniz... ee haydi o zaman!

daha neyi bekliyoruz ki? biz girelim 2010'a, o bize girmeden! şaşırtalım 2010'u, bizim için hain planları varsa al aşağı edelim ibneyi. Ööööle baka kalsın. Ne yapacağını bilemesin. Sonra da bütün yıl öyle sakinlik ve huzur içinde geçsin.
yani kısacası 2009 beni benden aldı, insanlıktan çıkardı. 2010 bunu yapmasın lütfen. rica ediyorum bak. gerekirse zor kullanabilirim. iyi de küfür ederim.
önümüzdeki günlere bakıceez. bi yanlışını göreyim çıkar giderim valla. yeter gayri

30 Aralık 2009 Çarşamba

gelenekçiyim galiba!

aşureyi çok sevdiğim için bu sonuca varmış olabilirim. çok güzel bir gelenek değil mi?

28 Aralık 2009 Pazartesi

pazartesiyi sevmemem için bir neden daha

insan sabah sabah regl habercisi karın ağrısıyla uyanıp, evden inleyerek çıkarsa ve bütün gün iniltilerini içe atmak zorunda kalırsa, gayet normal değil midir pazartesiden nefret etmesi? sorarım.
*kime soruyorsam o_O

avatar avatar, senin bu numaranı kim yutar?

sözüm sana james cameron!
ben yutmam.
tamam güzelsin, hoşsun, teknoloji harikasısın ama orijinalliğin nerende anlayamadım gitti. bir star wars'daki karakterlere bak, bir senin karakterlerine. star wars'da gördüğün bir karakteri/yaratığı hiçbir şeye benzetemezken; avatar'daki bir yaratığı kolaylıkla günümüzdeki bir canlıya benzetebiliyorsun. bu kadar abartılan bir filmden daha fazla orijinallik beklerdim. ayrıca neydi o "i see you" o_O
tam gaz bir film olmuş bu arada. bugüne kadar "özgürleştirmek" ayağına ağzına sıçtığı tüm memleketlerden özür dilemek de nooluyor. burada çok fazla küfretmek istedim ama terrrrrbiyem müsaade etmedi. yap yap, sonra da ekrandan özür dile. oldu paşam.
-beni sinir etmeyin arkadaşım. asabi bi insanım zatii-
tamam pandora mükemmel bir yer olmuş, sanki cennet. ona lafım yok. ama ne bileyim ben, sanki bir pazarlama harikası gibi geldin bana.
iyi bir seyirlikten öteye geçemedin avatar, senin abin titanik daha güzeldi. benden söylemesi.
her şeye rağmen emeğe saygıda kusur etmem. emeği geçenlerin gözlerinden hasretle öpüyorum.

force be with you

25 Aralık 2009 Cuma

biri beni dövsün

bu havayı anlayabilene aşk olsun!

bu ne lan bööle, bi açık, bikapalı. maymun etti bizi. ne giyeceğimiz şaşırdık. otobüslerde telef oluyoruz kat kat giyindiğimiz için. allahın işine karışmak gibi olmasın ama, bu işe bir dur demek lazım!
gölgelerin gücü adına demek istiyorum

çok güzel olmuş, bi tane istiyorum.

insan nasıl bir varlık?

daha kendimi çözemezken, genel olarak insanlığı nasıl çözmeye çalışırım ki? her gün yeni bir şey keşfederken kendimde, daha oturtamamışken hiçbir şeyi, nasıl karar verebilirim bir şeyler yapmaya?
keşif hiç bitmiyor, onu anladım o kadar da kısa olmayan şu hayatımda. ve bir şey daha anladım ki, biraz geç oldu, insan kendine daha çok değer vermeli! diğerlerinden fazla olmalı değerin. senden başka kimse düşünmüyor çünkü "seni". belki düşünüyorladır ama senin kadar olamaz ki! değerimi bilmeliyim artık, yıpratmaktan bıkmadım mı kendimi?
biraz moralsizim bu aralar. oldukça depresif. ve sık sık sulugöz. kışa veriyorum hissiyatımı. hep öyle yapmadık mı? mevsimler ne çekti bizden? her şeyin suçlusu onlar:)varsın olsunlar, hep bizde mi olacak suç o_O

17 Aralık 2009 Perşembe

kimsenin işi gücü yok galiba!!

herkes sosyal platformlarda sosyalleşiyor. ben de giriyorum aval aval bakıyorum. tıvıtır'dan bi bok anlamıyorum. arada yazıyorum ööölesine. canım sıkılıyo. iş yapmak istemiyorum ki. ondan oluyo bütün bunlar. ben artık çok sıkıldım hayatımdan. bir şey olsun ve değişsin her şey istiyorum. çok sıkıldım yaşamaktan. amma da depresif oldu. olabilir. zaten depreşyondayım. burası da benim istediğimi gibi yazarım. istersem deyi birleşik yazarım. banane! hımmf

ben okudum


iç mihrak

yine aynı şey

her gün radikal'in sitesini açıyorum ve her gün bir tecavüz haberiyle karşılaşıyorum. ve bu benim içimi burkuyor, midem kasılıyor, kusmak istiyorum. tüm canice duygularım ortaya çıkıyor. o kadınlara, çocuklara, genç kızlara tecavüz eden sapıkların ölmesini istiyorum. dexter'ı sevmemin nedeni bu olmalı. adalet yerini bulmuyorsa, bazıları adaleti yerine getirebilmeli. ben buna hakları olduğunu hissediyorum. çok mu şiddet yanlısı oldum?
bizi hayat zalimleştirdi. birilerinin, hak ediyorsa başka insanların yaşama hakkını alabileceğine inanır olduk. ben böyle hayatın...

14 Aralık 2009 Pazartesi

çok eğlenceli olmuş


İstanbul'da çekildiğini elmaaltshift'ten öğrendim. harem'miş orası. salıncakta sallanma hissini çok fena hissettim. canım çekti. arabada sallanmasakta da olur. çok severim.
Filmin Post prodüksiyonu ise Mikros Image tarafından gerçekleştirilmiş, zaten onların sitesini incelerken izledim. siz de inceleyin siteyi.

7 Aralık 2009 Pazartesi

sanat sokakta bir başka duruyor


şurdan aldım:)

değişik bir bakış açısı

etkileyici

Polar Bear from Plane Stupid on Vimeo.

Kitabın dile gelmesi bu olsa gerek


Yeni Zellanda Kitap Konseyi için Colenso BBDO tarafından yapılmış süper reklam filmi. Animasyon da Andersen M Studio tarafından. Evet tarafından.

allahım çok komik bir reklam bu

keşke benim olsa



bisiklet kullanmayı bilmeyen bizzat kendim için ideal bir tasarım:) likecool'dan

Dünyadan Aya ve Moon çakışması


Jules Verne'in Dünyadan Aya adlı kitabını okumaya başladım. Kitap okuma zamanım artık otobüslerle sınırlı olduğu için, çabuk bitmiyor elimdeki kitaplar. Yaşlandım artık akşamları uykum geliyor kitap okurken. Neyse bu aralar ayla haşır neşirim. Ayla bu kadar haşır neşirim o zaman niye "Moon"u izlemiyorum dedim. Moon, David Bowie'nin oğlunun yazıp yönettiği bir filmmiş diye okudum. Bant'tan kısa bir güzelleme okudum. Seyretmek için heveslendim, bir kere izlemeye başladım, tırstım bıraktım. Dün "keyifli" bir pazar geçirmek için başladık izlemeye. Film bir yerden sonra bizi bizden aldı. Uzun süredir izlediğim en güzel film nişanesini de kaptı. Bayıldım filme. içim burkuldu. Ulan yoksa didim? İçime bir kurt düştü.
Filmi anlatmıyorum hiç. Kesin izleyin. Kaçırmayın.
http://www.imdb.com/title/tt1182345/

2 Aralık 2009 Çarşamba

Gandi demiş ki:

"Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür..."

zaman...

...geçiyor. hiç söz dinlemiyor. dur durak bilmiyor. içim cız ediyor dilimden her dökülüşünde. korkutuyor beni. bazen hayaller kurduruyor sonrasına dair. sesini duyuyorum bazen. karanlık bir sokakta arkamdan gelen ve her adımında yüreğimi ağzıma getiren bir ses... uykumu kaçıran bir kabus. geceyarısı kapının gürültüyle çalınması gibi. bölen, parçalayan, dağıtan bir şey. ele avuca sığmaz, hayat dolu yaramaz bir çocuk gibi. kırıyor evdeki tüm cam eşyaları. sonra pis pis sırıtıyor. geçiyor bir tren gibi. baka kalıyorum ardından. hep aynı numarayı yapıyor bana. elim havada kalıyor. kaçırıyorum her defasında. ağlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden. gözyaşlarım ona akıyor. küçülüyorum karşısında. küçücük bir çocuk gibi içimi çeke çeke ağlıyorum. çenem titriyor. susmuyorum bir türlü. annemi kaybettiğimi gördüğüm kabuslar gibi çöküyor üstüme. sokağın ortasında kala kalmışım. yalnız. çaresiz.
geçiyor, gidiyor zaman.

25 Kasım 2009 Çarşamba

güzel bir animasyon

rehavet

genellikle tatil öncesi içine girilen halet-i ruhiye. iş yapamama. konsantre olamama. düzenin bozulması. arada kalmışlık hissi. bulunduğun ortama ait hissetmeme. gidip gelme. diken üstünde oturma. adam sendecilik. boşvermişlik. gidiş stresi. dönüş stresi. kafada bin türlü tilkinin dolaşması.
amaaan koy götüne gitsin. her gidişin bir dönüşü olacak. fak

24 Kasım 2009 Salı

nasıl geçti habersiz, o güzelim yıllarım:)

valla insan evladı inanamıyor zamanın geçiş hızına. yedi yılı geride bıraktık sevdiceğimle. bana nasıl katlandı bilemiyurum. her şey karşılıklı ama, diğil mi kuzum?
inşallah mürüvvetimizi de görürüm. sübaneke amin:)

23 Kasım 2009 Pazartesi

insanlıktan çıkmak

cumartesi günü neredeyse damarlarımda kan yerine bira dolaştığını düşünmye başlayacaktım ki, artık içmeyi bıraktık. yok artık benden geçmiş , öyle çılgınlıklar falan. insan gibi otur iç. tek mekan neyine yetmiyo. öyle it gibi gezmeye de gerek yok:)
-şaka şaka sevgilim-
eskişehir hiç bıraktığım gibi kalmıyor. sürekli devinim halinde. sürekli değişiyor. yılda bir kez yeterli. dahası bünyeye zarar.
her şeye rağmen eskişehir'i seviyorum. yine gelicezz.

20 Kasım 2009 Cuma

On the road

Eskişehir yollarında tıngır mıngır bir yolculuk. Sevdiceğim yanımda. Buz gibi bir havada ineceğiz trenden. Biraz uyku, kahvaltı derken... Eskişehir'in özlediğimiz puslu havası karşılayacak bizi Porsuk kenarında. Klasik tur atıldıktan sonra, Hamamyolu, Karakedi boza, muhabbet, ısınmak için mola... ve böyle geçecek iki gün.
eskişehir bildiğimiz gibi olacak, biraz daha façası düzgün. yıllar öncesinin aynı kasveti havada. hiç eskimeyen. yine soğuk.
daha gitmeden özetledim.
bi gidelim bakalım

ipod nano sahibi bi insanım artık:)


havamdan geçilmez. yeşili sevdiğimi biliyo sevgili sevgilim. bir adet yeşil ipod nano 4. nesil sahibiyim artık. çılgınlar gibi oynarım artık yeni oyuncağımla.
teşekkür ederim sevgilim:)

19 Kasım 2009 Perşembe

iki süper soundtrack birden:)



pazar günü "500 days of summer" ve "The Boat That Rocked"ı ard arda izledik. ikisi de eğlencelik, pazar günü izlenebilecek en iyi filmlerdi. ikisinin de süper müzikleri var. hele korsan radyo'nunki süper. ikisi de indira gandi yapılarak şu an itunes'da dönmekte. müzik ve sinemayı çok yakından takip ediyorum ama korsan olarak.
I am a pirate. I am an illegal pirate.
yehuu

bu iki albümü edinin efenim.

Kıskanmak!

Dün akşam Zeki Demirkubuz'un son filmi "Kıskanmak"a gittik. Filme gitmeden önce içimde "bu filmi beğenmiicem" korkusunu taşıyordum. bunu hiç dile getirmemiştim. filminde oyunculuk yeteneği olmadığını düşündüğüm güzeller güzeli berrak tüzünataç'ı oynatması korkumun kaynağı olabilirdi. bir de eleştirilerde sıkça karşılaştığım "Nüshet" karakterinin olmamışlığı da vardı tabii.
neyse sonunda korkularımla yüzleştim. filmin atmosferini, fotoğraflarını çok beğendim. herkesin ağzında olan rus filmleri havasını gerçekten ben de hissettim. ama berrak ve o yeni yetme piçin her göründüğü sahnede tüylerim diken diken oldu. bitsin artık dedim, sussunlar. eski türkçe'nin hiç bu kadar eğreti durduğu diyaloglar görmedim. serhat tutumluer de çok konuşmuyordu ki, onu dinleyelim, "Bak işte böyle konuşulur diyelim".
Seniha'nın oyunculuğu olmasa film, tüm o mükemmel görselliğine rağmen izlenemezdi. kendi adıma konuşuyorum. ki ben en büyük zeki demirkubuz hayranlarından biriyimdir. kesinlikle bu filmini masumiyet ya da yazgı ile karşılaştırmıyorum. ama oyuncu seçimi gerçekten yanlışmış. yaa bence berrak kadar güzel olan tiyatro oyuncuları var.
filmin adı kıskanmak olunca, filmde güzel ve çirkin iki kadın olunca, insan çirkin olan kadın güzeli kıskanacak galiba diye düşünüyor. ama yok öyle bir şey, seniha'nın mükerrem'in güzelliğiyle alıp veremediği hiçbir şey yok. onun içini yıllar yılı kemiren, kardeş kıskanlığı. kıskançlığın her türlüsü dayanılmaz gelirken insana, bu türüne hiç katlanılmaz. insan kıskandığını bile dile getirmekten korkarken, yıllarca kıskançlığını seniha gibi saklayabilmeyi hayal bile edemiyorum.
Konusunu çok beğendim ve gerçekten kitabı okumak istedim. Çünkü kitap ile roman arasında oldukça farklılıklar varmış.
bu kadar ahkam kesmek yeter.
yine de sonunda zeki abim yine yapsın, yine giderim derim. ona saygımız sonsuz.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Günün reklamı

hiçbir şeyden keyif almamak!

ne yediğimden, ne içtiğimden, ne dinlediğimden, ne okuduğumdan, ne yazdığımdan, ne çizdiğimden keyif alıyorum bu aralar. nefret, en sevdiğim kelime. ergen gibi hissettim kendimi. bu serzenişler falan. fonda çalan müzik de metallica olunca, kendimden tiksindim biraz. içinde bulunduğum ruh halinden yani, metallica yüzünden bir tiksinti söz konusu diil. olamaz. olmadı hiç.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Aristoteles demiş ki:

"Herkes öfkelenebilir, bu kolaydır; fakat doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru amaç için ve doğru şekilde öfkelenmek kolay değildir."

işte benim sorunum bu! Bunu çözmeliyim

9 Kasım 2009 Pazartesi

flight of the conchords'u izlemeye başlamalıyım artık

"J" harfi, "27 ya da 28" numaralarının rock müzik ile olan ilişkisi

yıllardır farkında olduğum gerçek, bir kere daha yüzüme bir tokat gibi indi. nedir bu "J" harfinin ve "27"nin olayı? janis joplin, jimi hendrix, jim morrison. sevdiğim üç büyükler aynı yaşta öldü ve hepsinin isimleri aynı harfle başlıyordu. bunu mistik bir yere bağlamalı mıyık aceba? mınyık mıyım?

rock müzik dinlemeyi özlemişim doğrusu

gençliğimiz rock ve ucundan metal dinleyerek geçti. benim için metal müzik Metallica'dan ibaretti. içimiz dışımız metallica oldu. bıktık, dinlemedik uzun süre. ama jimi'den, janis'den, jim'den sıkılmadık hiç. neyse, son yıllarda doğru düzgün bir grup yoktu, biz de elimizi eteğimizi rock'dan çekip, daha farklı platformlara taşındık. tabii bu arada bazı güzellikleri de kaçırdık. misal ben white stripes bilmez idim geçtiğimiz haftaya kadar. the dead weather didim, jack white didiler. ula jack white da kim ola didim. white stripes didiler.
diyenlerin ellerinden, dinleyenlerin de gözlerinden öpüyorum.

sonunda!


The Dead Weather - I Cut Like A Buffalo Version II

Third Man Records | MySpace Video

Ulan youtube' iki dakika önce izlediğim videoyu, izleyemiyorum şimdi. Sony müzik kaldırtmış. şerefsizler.
Ama araştırmacı bir insan olduğum için, buldum. o zaman hep birlikte yehuuu

Nirvana sonrası Kahtalı Mıçı

Valla güzel bir playlist oldu. Ben beğendim. Dilber Ay'la Kahtalı Mıçı bence süper tipler. Yadırganacak bir durum yok yani:)
Ulan her şey iyiyde de "Cut like a buffalo"nun klibini bir türlü izletemedim ya. Hala uyuzum:(

6 Kasım 2009 Cuma

Sırt ağrısı:(

Şöyle yatsam acansın ortasına da birisi beni çiğnese, ne güzel olurdu!

4 Kasım 2009 Çarşamba

İlle de sen Pink Floyd


Ne kadar yeni şeyler dinlemek için sürekli araştırsam, bulsam, playlistimi sürekli genişletsem de Pink Floyd gibisi yok, olmayacak.
Büyük konuşmadım, doğru konuştum.

Genetiği ile oynanmış yiyeceğimsilere karşıyım!

www.gdoyahayir.org

Mükemmel fikir diye buna denir:)

Herkes Honda seven birisini tanır!


Gerçekten ben de tanıyorum. Facebook'u da çok başarılı bir şekilde kullanmışlar. Böyle işlere dahil olmak istiyorum:(

bu kadar olur


Çok çok çok başarılı.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Reklam aracı olarak sinekler


Sineklerden nefret ederim ama onlar için "biraz" üzüldüm. Fikir muazzammış netekim:) Frankfurt Kitap Fuarı'nda Eichborn Yayımcılık diye bir firma çok hafif kağıtlara bastıkları tanıtım kağıtcıklarını 200 tane sineğe yapıştırmışlar. Hiçbir sinek zarar görmemiş o_O

where will life take you?

Louis Vuitton Journeys Awards - Aurore from jayjayp on Vimeo.

İngiltere tadında günler dilerim

yağmur hiç durmayacak bundan sonra. ıslak kaldırımlarda zıp zıp yürüyeceğiz. şemsiyelerimiz parçalanacak yağmurun hızından, sırılsıklam olacağız. kalorifer peteklerinin üzerinde dumanı tüten atkılar, paltolar olacak hep. barajlar hep dolu olacak. seller basacak evleri. ayaklarımız ıslanacak.
yağmur hiç durmayacak.
her şeye alıştığımız gibi buna da alışacağız.

30 Ekim 2009 Cuma

War of the Worlds Kinetic Typography

çok zekice




Hollanda menşeili N:5, bir fitness merkezi için yapmış. Çok başarılı bir işmiş:)

hem şirin olup, hem gıcık olmak da zor. di mi ama?

muazzam bir çalışma

Between from Via Grafik on Vimeo.


izlerken gerildiğimi hissettim. çok güzel olmuş.

anaa bunlar da vardı lan

fatih kısaparmak, izzet altınmeşe, burhan çaçan, belkıs akkale...
niyeyse bu dörtlüden biri aklıma gelince diğerleri de diziliveriyor peş peşe. küçükken bunlar vardı ki hep televizyonda. izzet altınmeşe'nin yanağındaki benin yerini bile net hatırlıyorum.
nerdeler acaba?
neyse.
sizlere, tren gelir hoş gelir ley ley limi limi ley diyerek veda etmek isterim.
ley ley

neden?

insan neden birisine zorla sahip olmaya çalışır? bundan nasıl sapıkça bir zevk alır? aklım almıyor. hiçbir şekilde onları haklı çıkaracak bir sebep bulamıyorum. tecavüz haberleri okudukça sinirlerim iyice bozuluyor. ve bu haberler sürekli artıyor. durum gittikçe kötüleşiyor.
en kötüsü de ne biliyor musunuz, bu diziler tecavüzü insanların gözlerinde normalleştiriyor. aşk-ı memnu'da adnan karısı bihter'e tecavüz ediyor, niyeymiş "o da kocasının koynuna girmiyormuş, bihter de biraz hak etmiş.". bunu söyleyen kadınları bizzat gördüm. akıl sır erdiremiyorum. mesela bir bulut olsam dizisinde de deli gibi sevdiği kıza tecavüz ediyor adam,, çünkü onun aşkı çok büyük. hep aşkından yapıyor bunu. asmalı konak'ta vardı yine bir tecavüz durumu.
bunlar ilk aklıma gelenler. bunları cahil insanlar izliyor. kadınlar kabulleniyor. tecavüz normalleşiyor. ensest artıyor, taciz artıyor, çocuk pornocuları artıyor.
korkuyorum.
siz de korkun.

derya alabora da bize gelsin:)

valla kendisini şaşıfelek ile sevip, ona olan hayranlığımızı masumiyet ile 10'a katladık. kendisiyle dün akşam tanışma şerefine nail olduk. hatta bir ara alkolün de etkisiyle hafif omuz temasıyla dans bile ettik. keyifli bir akşamdı.
biz seni sevdik be derya abla. bu arada size derya abla diyebilir miyim?
uğur abiyi de al bize gel be derya abla.
bekliyorum bak. mazeret kabul etmem.

29 Ekim 2009 Perşembe

iki güzel kare



hayatın her karesi acı dolu. sabah sabah içim burkuldu. şuradan

28 Ekim 2009 Çarşamba

deneme 1

"bana mı dediniz?" dedi genç kız. "evet sana dedim" dedi yaşlı adam, sigarasını yere atıp hızlı adımlarla kaldırımı adımlayan genç kıza. adamın yüzünde kibirli bir ifade vardı, oturduğu banktan kıza doğru bakıyor ve istifini hiç bozmuyordu. kız birkaç adımda adamın oturduğu bankın önüne geldi. dimdik bakmaya başladı. kız adamın bu cümleyi neden kurduğunu anlamaya çalışıyordu. adam hala kibirliydi. kızdan aşağıda durmasına rağmen bakışlarıyla onu eziyordu.
kız içinde bulunduğu durumdan rahatsızlık duyuyor, fakat içine düşdüğü bu saçmalığı çözmeden uzaklaşamıyordu. önce hangisi başlayacaktı söze. kız, yaşlı adamın başlaması için bekliyordu. sonuçta o başlatmıştı her şeyi. orada, öylece ne kadar bakıştılar bilmiyordu, sonunda dayanamadı ve konuşmaya başladı: "böyle davranarak hiçbir yere varamazsınız. bana neden öyle söylediğinizi açıklamanızı bekliyorum. beni hiç tanımıyorsunuz bile, fakat bu cümleyi kurmaktan da hiç imtina etmiyorsunuz. sadece yaşlı olduğunuz için sizi hoş mu karşılamalıyım? buna hiç hakkınız yok." noktayı koyar koymaz, omuzları biraz aşağıya çökmüş, heyecanını belli etmişti. işte bundan nefret ediyordu. heyecanını, kızgınlığını hiç gizleyemiyordu. kendini toparladı ve tekrar adamın vereceği cevabı beklemeye başladı.
adam öylece bakıyordu, yüzündeki kibir kaybolmuş yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

"belki hiçbir şey olamamışların kralıyım çünkü herhangi bir şeyin kralı olduğuma eminim."

arthur cravan

ben de bilmiyorum?

26 Ekim 2009 Pazartesi

Skhizein: Mükemmel bir animasyon.

Skhizein from Josef K. on Vimeo.


bol ödüllü, dönüp dönüp izlediğim bir animasyon. sitesi de var.

kış saati insanı depreştiriyor!

ne gerek varsa şu uygulamaya, bir türlü anlayamıyorum. kimse memnun diil, ama yine de uygulanıyor. gerçi bizim memnuniyetimizi pek önemseyen yok zaten şu memlekette. neyse memleket meselesine girmeyeyim şimdi.
valla şimdi erkenden hava kararacak, sabah uyanmak iyice zorlaşacak. akşamları sıkılacaksın. uzun uzun uzun gelecek geceler ve de bir türlü geçip gitmeyecek.
biraz iyi yanından mı bakmaya çalışsam. örgü örmek var ne güzel. film izleriz bol bol. battaniyenin altında kaynaşa kaynaşa otururuz. sarı kantaron, melissa, ıhlamur...
ama yine de bu kış saatine geçmeden de yaşanmaz mıydı tüm bunlar?
bir yetkiliyle görüşmek istiyorum.
benim de söyleyeceklerim var...

richard dorfmeister bize gelsin:)



cumartesi gecemizi dans ederek geçirmemizi sağlayan siz değerli iki insan kruder ilen dorfmeister, sözüm size! vallahi bravo ne güzel eğlendirdiniz bizi yafu. kruderciğim sakın alınma ama dorfmeister beni benden aldı. müziği olsun, boyu posu olsun gecemizi renklendirdi.
hep gelin, yine gelin. biz de geliriz.

21 Ekim 2009 Çarşamba

tom waits / green grass. olmazsa olmaz


tom waits dinleyince umut sarıkaya'nın karikatürü geliyo aklıma. tövbe yaaa. bi leğen

Cibelle / green grass


niye böyle oluyor? her dinleyişimde gözlerim doluyor. boğazıma bir yumru oturuyor. ağlamamak için kendimi zorluyorum. duygusal mıyım neyim?

ağacın dallarından kitap toplamak. süper fikir


Likecool semalarında buldum. Tasarımcının sitesi de şu: http://www.designartist.co.kr/

19 Ekim 2009 Pazartesi

çöldeki kutup ayısı mıyım neyim?

şans yüzüme bi gülemedi. ulan cumartesi konsere gidiyoduk hani? bu çekim nerden çıktı. mınaaaaaki

Kasım süper konserlerle geliyor!

13 Kasım Belleruche, 21 Kasım Parov Stelar. Bu sefer Parov Stelar'ı kaçırmamalıyım.

yeni saçlarım ve ben!

şimdi bu kaydı buraya gireyim ki, saçımı en son ne zaman kestirdiğimi unutmayayım. çünkü kuaföre gitmekten pek hoşlanmayan bir bünyeye sahibim. korkarım her zaman. "ya bu defa kötü keserse" diye düşünmekten kendimi alamam. çok stresli dakikalardır benim için. tabii bu arada kuaförün de başının etini yerim. bıdı bıdı bıdı.
tabii ki yine beğenmedim kuaförden çıkar çıkmaz. ama sonra beğendim.
ben böyle bir insanı işte, yapacak bir şey yok.

Rakı içmek için Pera Teras'a gitmeyin!!

Benden söylemesi. Biz bilmeden gittik yannış yaptık. Dönemedik de. Mekan bir defa terasta falan diil. bildiğin kapalı yer, ortasında da sigara içilebilmesi için üstü açık bir yer yapmışlar. tam eller havaya ortamı. cumartesi gecesi ateşimizi söndürmeye yetmedi ama. biz yine de eğlendik. şımardık.
haftasonu yorulmuşum doğrusu. ama iyi oldu bea:)

16 Ekim 2009 Cuma

yarın nerede uyanmak isterdiniz?

Fifty People, One Question: London from Fifty People, One Question on Vimeo.


çok basit bir sorudan yola çıkan bir proje. bir tane de new york'da çekmişler. enteresan cevaplar var. videoyu izlediğimden beri düşünüyorum. ben nerede uyanmak isterdim diye. sanırım buldum. bir woodstock konser alanında uyanmak isterdim. ve o gün arka arkaya jimi hendrix, the doors ve janis joplin konserleri olsa. takılsak bol bol. fena mı olurdu?
bu arada sitesi burada. diğer videoyu da izleyebilirsiniz.

çok güzel yapmışlar


çok beğendim. şurda ördüm http://abduzeedo.com/82-clever-and-creative-fred-friends-products

güle güle! fırkk:(


illüstrasyon IriszAgocs

deeev kuklalar sokaklarda!

The Berlin Reunion - The Big Picture - Boston.com

The Berlin Reunion - The Big Picture - Boston.com

Posted using ShareThis

bokuyla kavga eden insan: ben

hiç sorun yokken sorun yaratan, osuruktan nem kapan, durup durup arıza çıkaran ben. artık benden bıktım. beni bırakıyorum. başka ben'ler bulup, içine girip, orada kalmak istiyorum. kendime yeni bir yurt arıyorum.
beni benden alsınlar istiyorum.

14 Ekim 2009 Çarşamba

The cat piano

The Cat Piano from PRA on Vimeo.

sümüklüböcek sevmeyen var mı ki şu dünyada?

Bave Circus from DuDuF on Vimeo.

şanslı piç


aynı kelimenin başka anlamları olabilir.

uffff! pufffff!

fütursuzca sıkılmak

şimdi burdan çıksam...

şöyle yürüye yürüye bebek'e insem. biraz uzun sürer ama olsun. yağmur yağarsa yol kenarındaki otobüs duraklarına sığınsam. öyle otursam ve boş bakışlarla gelen geçeni izlesem. otobüsdekilere el sallasam. uğurlasam hepsini. sonra yağmur biraz hafiflemeye başlayınca tekrar yola koyulsam. arnavutköy'e gelince tekrar mola versem. bir balık yesem, deniz kokulu. sonra arnavutköy'ün yollarına baksam uzun uzun. eski günleri hatırlasam. tanıdık yerleri tekrar arşınlasam. adımlarımın üstüne bassam. deniz kenarına çıksam usul usul, kuruçeşme, ortaköy devam etsem yola. beşiktaş çok kalabalık, transit geçsem hızlı adımlarla, fındıklı'ya kadar hiç durmasam. fındıklı parkında bir çay içsem, sıcak sıcak. biraz izlesem istanbul'u bu yakadan. bir bardak daha çayı ortak etsem manzaraya. yağmur başlamışsa tekrar dinene kadar tentenin altında biraz daha otursam. yağmurun tenteye vuruşunu dinlesem. insanlar gelse. insanlar gitse. ben hala orda olsam. sonra usul usul yola koyulsam. tophane'den çukurcuma'ya çıksam. nermin evdeyse biraz ona uğrasam. evde değilse galatasaray'a çıksam. yokuşlarda soluklansam. saate hiç bakmamış olsam o ana kadar. ve görünce zamanın ne kadar ağır ilerlediğini birden sevinsem. önümde daha uzun saatlerin olduğunu bilerek yavaşlatsam adımlarımı. galatasaray'a çıkınca bir şeyler yesem. sonra yavaş yavaş meydana çıksam. vitrinlere baksam. bir şey alacakmış gibi dükkanlara girsem. almadan çıksam. meydana gelince soluklansam. kalabalığı dinlesem, öylece dikilsem. ışıklardan karşıya geçsem, elmadağ'a çıksam. binaların önünde duran koca koca kedileri sevsem. geniş caddenin görkemine kapılıp kenardan yoluma devam etsem. harbiye'den sonra karar versem eve nasıl gideceğime. şişli'ye mi çıksam, nişantaşı'ndan mı insem? kalabalık biraz yormuşsa beni nişantaşı'ndan sessiz sessiz fulya'ya insem. fulya market'ten ikişer bira alsam. ülkü kapıyı açsa bana, bir filmi izlemeye yeni başlamış olsa. biralarımızı alsak, battaniyelerin altına girsek. filmi izlesek.
güzel olmaz mı?

13 Ekim 2009 Salı

örgü zamanı geldi:) yehuuu.

sanırım üç yıldır ördüğüm battaniyem bu kış bitecek. bir boşluğa düşeceğim kesin. yıllarımı verdim, gözlerim 5 numero minyop oldu.
hiç bitsin istemiyorum ama, çok laf ediyorlar. bitir artık şunu diye.
tamam len. kesin bitecek.
ama örgü örerken televizyon izlemek zorunda kalıyorum. bu pek hoşuma gitmiyo.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Çok güzel olmuş bu stop motion!

VIDEOGIOCO by Donato Sansone from Enrico Ascoli - Sound Design on Vimeo.

Tuz gölü'ne gizlenmiş yüz!!!


giger'ın tiplerine benziyor. korkunç biraz.

Tuz gölü artık haritada mavi görünmüyor!!!!

google earth'de geziniyordum, türkiye'ye geliverdim bir anda. öyle kuş bakışı bakarken memlekete, tuz gölü'nün artık mavi değil kuraklıktan bembeyaz göründüğünü fark ettim. bana mı öyle geldi yoksa. önceden mavi olmaz mıydı rengi bu gölün. çocukken haritadan yer bulmaca oyunu oynarken ezberlemedik mi bütün dağları, gölleri, illeri...
yıllar sonra denizlerin rengi de mi yok olacak yoksa?
ufff içim karardı sabah sabah

5 Ekim 2009 Pazartesi

daha da haymatlos'a gitmem, bandista dinlemem!

bana iğrenç bir cumartesi gecesi yaşattılar. lanetliyorum onları. nermin'in dediği gibi, bu diren istanbul ayakları da haymatlos'a para kazandırmak amaçlı mı yapılıyor aceba? ulan hepimizi paranoyak yaptınız?
iki müzik dinliicektik, 3 saat beklettiniz. iğrenç bir grup çıktı, onu dinlemek zorunda bıraktınız. sizi tekrar lanetliyorum. sinirlerimi bozdunuz. pazarımı da mahvettiniz. daha da mekanınıza ayak basmam, gidene de mani olurum.
size karşı direneceğim.

30 Eylül 2009 Çarşamba

rüya gibi:)

Le Sens Propre from Cisma on Vimeo.

modern sanattan anlamadığımı söylemiş miydim?

Haftasonu birkaç galeri gezdim. İçlerinde güzel işler olanları da vardı tabii ki. Fakat biri, beni benden aldı. Ufacık bir sergi salonu. İçinde 3 ya da 4 tane büyük dikdörtgen kutular var. Bunların üzerine, ayaktan çıkarılmış izlenimi verilmiş çoraplar fırlatılmış. Olay bu. iki adımda bitti zaten. çıktık. nermin "sıçsam sanat olacak." dedi ve yaşadığımız bu deneyimi çok güzel bir şekilde özetledi.
Şimdi bende bienal korkusu başladı. Korkuyorum gitmekten. Üzülücem biliyorum.
Ben de yaparım lan bunları demekten kendimi alamayacağım. Kendi kendime caka satacağım.
Varsın, yapsınlar. Onlar ayıplarıyla yaşamaya mecburlar:)

28 Eylül 2009 Pazartesi

keyfime diyecek yok

haftasonum güzel geçti çünkü. eğlendim. bayaa güldüm. iyi geldi bana. yoğundu. bol adrenalinliydi.
her haftasonum böyle çegse keşke.
keşke

25 Eylül 2009 Cuma

out of order!

right now

Hafta içi alkol alınmamalı. Neden mi?

Ertesi günü düşünerek hareket etmeli insan.
Sabah kalkmak zor, kendine gelmek zor. Aman yaa. Nefret ediyorum şimdi her şeyden.
Masamın üzerinde kalemimi bulamayınca, "nerde lan benim kalemim? hanginiz aldı?" diye böğürmeye başlayıp, tüm masaları arayıp, hatta patronun odasına bile gidip, daha sonra kalemlikte kalemi bulmak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Ya da patron arayıp rapidshare şifresini sorunca üzeri çizili olduğu halde eski şifreyi söyleyip, şifre bitince "aa yanlış söyledim." demek insanın içine nasıl oturur aa dostlar.
Bir de şu var, en basit içler dışlar hesabının içinden çıkamamaya ne dersiniz? İşte bunları bugün yaşıyorum. Ve daha sabah, önümde koca bir gün var. Daha neler olur neler.
Allaaam, töbe bi daha içmiicem. Ya da bu kadar içmiicem. En iyisi hafta içi içmiim, anlaşalım.

24 Eylül 2009 Perşembe

hahahaha! salatalıkları taciz etmeyin:)

"If you limit what you see, you stop enjoying."




gözünü kısarak bakmaktan vazgeç. çok güzel, çok:)

yazmiim yazmiim dedim ama, duramadım!

arkadaşım bu ne yaa? rezillik, yüzsüzlük bu. dalga mı geçiyorlar bizimle, anlayamıyorum. o kadar mı mallaştık? halkı ne zannediyor bunlar? kimse bir simit ya da sakız almayla ekonominin düzeleceğine inanmıyor. siz ekonominin içine sıçın, bize de sizin bokunuzu temizlemek kalsın. yemezler.
gerçi belli de olmaz, bunları seçen de bu halk. bok kokusuyla yaşamaya alışırlar.

23 Eylül 2009 Çarşamba

yazı yazmaktan soğudum!

insan mesleğinden ötürü bazı şeylerden soğuyabiliyor. bu soğuduğu şeyler aslında yapmaktan büyük zevk aldığı uğraşlarsa, işte sorun orada başlıyor. ben yazı yazmayı seven bir insandım. arada da olsa, elime kağıt defter alıp ya da bilgisayarın başına bir şeyler yazmayı severdim. şimdi de seviyorum ama, o kadar üşeniyorum ki. sıkılıyorum. beğenmiyorum. yazdıklarımı sürekli yargılıyorum. yazıp yazıp siliyorum. sonu gelmiyor yazdıklarımın. yarım kalmış bir sürü yazıyla dolu "yazılarım" klasörü. bu durum benim canımı çok sıkıyor.
kitap çıkarma gibi bir hayalim olmadı hiçbir zaman ama yazmaktan da vazgeçmeyi hiç düşünmedim. umarım sonum hayırlı olur.
amin

bayramın yıldızları:)

14 Eylül 2009 Pazartesi

pazartesi'yi atlatmak en zoru!!!

pazartesi, günlerin içinden en tiksindiğim. bir de pazar var tabii. iki arada bir derede kalmış. tatil günü ama, ertesi gün iş olduğu için tam tadını çıkaramazsın. gıcık yani. pazar, pazartesi yüzünden böyle olmuş. yazık pazara.
pazartesiye dönecek olursak, iş olmasa okul var pazartesi günü. yaşamım boyunca sevmedim, sevemedim. kalkmak zor, hazırlanmak zor, yola çıkmak zor, konsantre olmak zor.
salı ve çarşamba pek bir şey ifade etmez benim için. perşembe, ertesi günü cuma olduğu için değerlidir. Cuma ise cumartesinin habercisidir. Bu güzel bir haberdir benim için. iyi haberler getirenleri severim.
ve işte en sevdiğim gün cumartesi. günlerin en güzeli. gözdem.
böyle geçer günler... biri gelir, biri gider. kıskanırlar birbirini. ama hiçbir şey fark etmez. cumartesinin yerini kimse değiştiremez.

11 Eylül 2009 Cuma

kafam bir bomba

yakındır patlama.
yayılacak etrafa tüm düşünceler.
gizlediklerim ve dile getiremediklerim.
utanıp, sıkıldıklarım.
karşınıza çıkaramadıklarım.
patlamayla son bulacak tüm kaçışlarım.
pimi kim çeker bilinmez?
kimin elinde kalır beynimin bir parçası?
patlasın artık ve kurtulayım.
sussun sesler.
derin bir sessizlik arayışındayım.

10 Eylül 2009 Perşembe

kayıtsızlık!

bu ülkede her gün bir felaket yaşanıyor. ve olan ne ise, daha gün bitmeden unutulmaya başlanıyor. ertesi gün acısı hafiflemiş, etkisi azalmış bir şekilde varlığını küçük bir ısırık gibi hissettiriyor. bu hafta yaşadığımız sel felaketi, hepimizi üzdü. ama biz hepimiz, istanbul'un merkezinde yaşadığımız için bire bir tanıklık edemedik olaylara. üzüldük ama yetmedi. en çok işçi kadınlara burkuldu içimiz. çamura bulanan "servis minibüsü"ndeki ayak izleri hiç silinmeyecek belki aklımızdan.
hepimiz üzgünüz. ama bizim yolumuz oralara pek düşmez ki! o yüzden çabuk unuturuz.
ama o sel sularında boğulanlar, kaybolanlar, evlerinden olanlar ne olacak? bunun için kimin yakasına yapışacağız? bu memleketin bakanı bile vatandaşı tedbirsizlikle suçlarken, biz sesimizi kime duyuracağız.
kimse duymadıkça sesimizi, yavaş yavaş unutacağız. bir dahaki felakete kadar sessizce yerimizde oturacağız!

ben güzele, güzel derim yani. hiç kasmam!

"Sigaraya ne kadar harcadığınızı gerçekten biliyor musunuz?"


Advertising Agency: Master Comunicacao, Sao Paulo, Brazil
Creative Director: Flavio Waiteman
Copywriter: Victor Afonso
Art director: David Keller
Photographer Alexandre Salgado, ArtLuz Studio
Online: Jimmy Nisgoski

bayıldım

güzel bir animasyon, güzel bir düş:)