27 Aralık 2012 Perşembe

osho'dan gelsin

"Kesinliğin olduğu yerde, güven vardır; belirsizliğin olduğu yerde inanç olabilir, fakat inanç her zaman şüpheyi gizler." "Yaşam, sevgi ve kahkaha"dan...

13 Aralık 2012 Perşembe

ali ihsan...

İhsan Oktay Anar'ın son kitabı Yedinci Gün'ününü an itibarıyla bitirmiş bir insanım. Diğer kitaplarına göre daha asi olmuş, ele avuca sığmamış. Hikayeler birbirine bağlanmamış gibime geldi. Yine de severek okudum. Dili yine çok ağırdı ama hiçbir zaman İhsan Oktay kitaplarını okumama engel olamadı bu dil. Kitabın bir bölümü var ki, dillere destan. Dünya tarihini 10 sayfaya sığdırmış İhsan Usta. Sırf bunun için bile okunur bu kitap.

4 Aralık 2012 Salı

ağlama anne, güzel yerdeyim...

Ümit Kıvanç hazırlamış. Katliamı unutmamak için, çünkü biz hep unuturuz. Ne demişler hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.

29 Kasım 2012 Perşembe

İhsan Efendi yine yazmış...

İhsan Oktay Anar'ın "Yedinci Gün" adlı son romanını okuyorum. Yani hiçbir kelimesini bilmeden okuduğum bölümler olmasına rağmen yine anlıyorum. Bu nasıl bir şey onu anlayamıyorum. Yani diicem, bütün kelimeler bakacak olsam, kitabı bitiremem. Ondan kelli okuyorum, anladığımı düşünüyorum:)
Çok güzel kelimeleri dağarcığıma katıyor İhsan Efendi.
"Zarta babilof" misal. Donu yırtarcasına osurmak diye çeviriyorum ben. Çok hoşuma gidiyor arkadaş. Zevkle okuyorum...

23 Kasım 2012 Cuma

Gözetleme kulesi!

Beni mi gözetliyo la bu pis martı sabah sabah o_O

ayakta işemek!

squat pozisyonunun ayakyolundaki hali. ulan pilateste bu kadar yapmadık bu hareketi.

bond'lardan sean connery, arabalardan citroen 2CV

James Bond 007 Cars Evolution
Everyone has a favourite Bond - and a favourite Bond girl - but what's your favourite Bond car? Infographic by Evans Halshaw. View the interactive version here.

8 Kasım 2012 Perşembe

bugün de böyle olsun...

Muleta / Edip Cansever

Geçtikti bir gün hani
Ormandan ve aydınlıkların fısıltısından
Kenti görmeye gittikti yağmurda
Yürüdüktü dar sokaklarda saatlerce
Girdikti sonunda yanık yağ kokulu
Çinko tezgâhlı bir meyhaneye
Göz göze geldikti sevimsiz bir papağanla
Demiştin o gün bana, anımsıyorum
Ah, acısız boğulabilir insan.

Eylüldü, mavi dönemiydi sanki Picasso'nun
- Denize inen atlılar -
Sonra sonra Guernica ve
`Chat et oiseau'
Yıl bin dokuz yüz otuz dokuz
Yas içinde bütün dünya
Şehirler yanmış yıkılmış
Gördüktü ne kadar yorgun
Ne kadar çaresizdi İsa
Ve demiştin bir gün, anımsıyorum
Mutsuzluk da boğabilirmiş insanı
Bir gün, akşama doğru, alacakaranlıkta.

Başını menekşeye koydu, uyudu
Bir güvercin çalılığın orada
Hani
Görmeye gittikti güneşli günde
Parkı ve ördekleri
Yıllarca sonra. Savaştan
Ekmek kırıntıları attıktı havuza
Bir elim omuzunda seyrettikti uzun uzun
Dünyayı ve çiçekleri
Nedense durgunlaşıverdindi bir ara
Çok değil, en fazla birkaç dakika
Ve dedindi, mutluyken de boğulabilir insan.

İlkyazları sevmiyoruz artık, yaşlandık da ondan mı
Aşkımızı seyrediyoruz sanki uzaktan
Oysa yok biten bir şey aramızda, yok da
Hep aynı kalmıyor ki yakın duygular
Demiştin bunları bir bir, anımsıyorum
Mutlu da olsa insan mutsuz da
Her an yeniden yaratabilirmiş kendini
Demiştin, bir sabah, bir başkla aşkla.

Sen ölüm!
Seni hiç düşünmeden yaşadık
Seni hiç düşünmeden yaşayacağız bundan sonra da.


(İLKYAZ ŞİKAYETÇİLERİ / IX)

6 Kasım 2012 Salı

seviyordu genç kız

bugün 6 kasım

13 yıl önce bugün hayatımın ilk eylemine katılmış ve çok heyecanlanmıştım. yöke hep bir ağızdan yöktür git demiştik. polisler vardı. annemin "hiçbir olaya karışma" nasihatlerine karşı gelmiş olmanın dayanılmaz hafifliğiyle içim içime sığmıyordu. yeterince apolitiktim ve hep biraz öyle kaldım.
bugün 6 kasım, memlekette her şey aynı. memleketin dört bir yanında yine protestolarla karşılanmıştır 6 kasım.
hayatın yeni bir şey getirmemesi ne acayip. sıkıcı hayatlarımıza tıkılmışız. hepimiz yerimizi daha gencimize bırakarak, bir sonraki levıla geçiyoruz. bize ayrılmış bir yer yok aslında. hepimiz bizden öncekinin yerine oturuyoruz. her şey ayarlanmış.
memleketten haberlerin sonuna geldik. şen ve esen kalın.


19 Ekim 2012 Cuma

siyah beyaz kadın

insan nasıl siyah beyaz olur? nasıl rengini yitirir? aklını yitirmeyi bir şekilde açıklayabiliriz belki ama ya rengini yitirmeyi... bu nasıl açıklanabilir?
sokakta gördüğüm evsiz ve meczup yaşlı kadın, o kadar renksizdi ki onu görmekte bir an için zorlandım. etrafa yaydığı yoğun çiş kokusu yerini tespit etmeme yardım etti. ve öyle zayıftı ki, avurtları çökmüş, gözleri çukurlarında kaybolmuştu.
ve ben, hiç durmadan yanında geçip gittim. herkes gibi. ama aklımdan çıkmayan bir kare artık o kadın. siyah beyaz bir kare. ara güler'in bile henüz çekmediği gerçeklikte.

it's me:)

Ayşegül
bir ırmak seni çağırıyor Ayşegül
Hitit tapınaklarını aşıp Anadolu’nun tüylerini ürperten rüzgar
bir gökdürbünü çağırıyor
ve samanyolunu ıslatan gözyaşları yıldızların
ilk aşkından beri arayıp durduğun o anlam çağırıyor seni
o anlam,
yaşamı gözlerinden öpmek için sabahın buğulu aynasında
bir kuş çağırıyor seni, dünyaya kanat takman için
ve nereye varacağını kestiremediğin yollar
ki sen ayakkabılarını arıyorsun ve bulamıyorsun
bir zürafa çağırıyor,
boynundaki kravat ağrılarını geçirmen için
bir tren çağırıyor,
öküzlerin şaşkın bakışlarından kurtarasın diye onu
Ayşegül seni,
seni Cervantes çağırıyor,

“Don Kişot artık neden okunmuyor Ayşegül Hanım?
bakın üzüntüsünden
ülkenizin Milli eğitim Bakanı’na benzedi
dostum Sanço! ”
bir ateş çağırıyor seni
İnebahtı’da batan tek kollu bir kadırga
ve
Çanakkale’de bataryaların önünde diz çöküp ağlayan ay
kırmızı bir yağmur çağırıyor seni Ayşegül
Çatalhöyük’te kapısı yıldızlara açılan evler
ıssız adalar ve devrim yürüyüşleri çağırıyor seni aynı anda
ellerin başka yere gidiyor ayakların başka yere
ilkokul öğretmenin Şaziye Hanım çağırıyor,

“Ayşegül, yavrum nereye gitti güzelim Türkçemiz? ”

yoksul bir çocuk çağırıyor seni, oyuncağı olur musun diye
bir yaprak, bak o niye çağırıyor vallahi bilmiyorum
bir dudak çağırıyor seni,
gözlerin çay bahçelerine benziyor diye
Ayşegül, farkında mısın, bu şiir çağırıyor seni
seni ve
bir dağ yolundan başka bir şey olmayan
ve yalnız çıplak ayakla yürününce
tadına varılan
aşkı
 
Akgün Akova

4 Ekim 2012 Perşembe

aklıma düştün yine...

Elevit dere içi, otlar koyunla keçi.... Hey gidinin Karadeniz'i. Otlasam yaylalarında :)

bir bukle...

"...
Akşamsefaları içinde karanlık gözlerin.
..."
 
Metin Altıok / Yalnızlığın Buzdan Ayı şiirinden.

yeni gözbebeğim:)

sabah kalkınca telefona sarılma sebebim. canım sıkıldığında fotoğraflarına bakıp mutlu olma sebebim. Asyam:) teyzesinin gülü

annem, babam, gidenler, kalanlar....


bir siyah beyaz fotoğrafın renklenmesi. anaanemin mavi gözlerinin ortaya çıkması. dedemin pantolonundaki yağ lekelerinin bir türlü temizlenmemesi. annemin ürkek bakışlarının içime işlemesi. babamın kenardan köşeden kareye girmek için çabalayan gençliği ve saçları, hala göz alan saçları. ve giden yıllar. aramızdan ayrılanlar.



savaşmadan halletsek!

yine savaş çanları çalıyor. savaş çığırtkanları görev başında. kimin nereden attığı belli olmayan "top mermesi"nin (dış kaynaklara göre havan topu) o masumları öldürmesi, kimsenin umurunda değil aslında. bir amaç var ve ona ulaşmak için her yol mübah hale geliyor. savaş böyle pis bir şey. insanlık yanına yaklaşamıyor; içine gireni dönüştürüp, insanlıktan çıkarıyor.
savaşmadan halletsek keşke. ama zor! başımızdakiler geçmişin intikamıyla geldiler zaten tepemize. ağızlarından köpükler saçarak, zehirlerini herkese bulaştırıyorlar. içlerindeki kötülük yüzlerine yansımış. gözleri kendi bencillikleriyle kör olmuş.
herkes sessiz.
yan yana geliyoruz birisiyle, ikimizden biri onlara oy vermiş. hangimiz bilmiyoruz. hepimizde bir suskunluk. kimimiz kandırılmaktan muzdarip, kimimiz tahammül etmekten. herkes bir karabasanın içinde. uyanığız ama ne elimiz kalkıyor, ne kolumuz. bastırıldakça, bunalıyoruz. ağzımızı açıyoruz ama sesimiz çıkmıyor.
uyandığımızı zannediyoruz ama hep aynı kabusun içindeyiz.
şimdi de savaş geldi burnumuzun dibine. halbuki yıllardır bitmeyen bir iç savaşımız zaten var.
biri de sorsa ki ayşegül ne düşünüyor acaba diye. "Savaşmayın ulan!" derim. Ardından "sevişin" diye eklerim ama onların o taraklarda bezi yok. olsa zaten bu dünya böyle olmazdı değil mi? gerçi sadece sevişsinler üremesinler. sonraki kuşaklar yanmasın bari!

21 Eylül 2012 Cuma

So tell the girls that I am back in town!

insan eğer bir şeyi yapmak istemiyorsa gerçekten yapmaz.  zoraki hiçbir şey olmaz. işlemez. bende de durum tam anlamıyla böyle. canım yazı yazmak istemiyorsa, zoraki yazdıklarım boka benzer. işte böyle bir sürecin sonunda aylar sonunda gelebildim buraya. bundan sonra elim klavyeye gidip de canım bir şeyler yazmak isteyecek mi acaba? anlatacak o kadar çok şeyim var ki aslında:)

28 Mart 2012 Çarşamba

rüyalar alemi

dün gece rüyamda anaanemi gördüm (rahmetli demek içimden gelmiyor). cenazesi var, gömülecek ama o canlanmış. meğerse ölmemiş. bu duruma sinirlenmiş bir ifade var yüzünde. kimse bu ölüp dirilmeyle ilgili konuşmuyor. kaş göz işaretleri dolaşıyor yüzlerde, "hiç bir şey demeyin" diyor bakışlar.
sonra buket'i görüyorum. bir odada yatıyor. gidip karınan sarılıyorum. asya'yı dinliyorum. ağlıyor içeride. ama tatlı bir bir bebek ağlaması. üzülmüyorum ağlamasına. ellerim buketin belinde. kalp atışlarını hissediyorum. avucumun içinde atıyorlar "pıt pıt". çok garip hissediyorum.
ölüm ve filizlenmekte olan yaşamı aynı rüyada görmek,, ne acayip.

ölümden kaçış yok

depremden kurtulup başka bir şehire göç etmiş bir insanın, hortum sonucu ölmesi. bu nasıl bir ironi, nasıl bir şanssızlık. ya da sadece ölüm mü demeli? ölümün ne zaman geleceğini kim bilebilir ki?

1 Şubat 2012 Çarşamba

ve ruhi bey çıkageldi...

"Ve her şey dönüştü işte
Kahverengi bir çarşambadan
Sapsarı bir cumartesiye."

24 Ocak 2012 Salı

zaman

güzel yazılıyor diye her yere "zaman" yazan bir insan olarak, en korktuğu şeyi hiç aklından çıkarmıyor olmak ne büyük bir ikilem.

hadi bakalım!

yeni bir sayfa açıyoruz biz! ilişkimize kaldığımız yerden devam edeceğiz biloğumla. aramıza kara kedi girmiş, fitne fücurla dolmuştuk. birbirimizin yüzüne bakamaz olmuştuk. Ama aramızdaki güçlü bağ, bu 'son'a doğru gidişe bir dur dedi. "Durdurun dünyayı, inecek var!" dedik. sonra atlayıverdik. Temiz hava iyi geldi ama!
bi de yüzümüzü yıkasak buz gibi suyla!