30 Mart 2010 Salı

starman waiting in the sky...

sabah gördüm

otobüste, tam önümde duran, camdan dışarı meraklı gözlerle bakan ve hasta olup okula gitmemiş olmanın heyecanını her bakışıyla tüm şehre fırlatan velet. anaaanesinin ya da babaaanesinin himayesi altında hastane yollarına düşerken, "kim bilir sınıfta naapıyorlardır" diye bir yandan arkadaşlarını düşünüp, bir yandan da hastane çıkışı yiyeceği köfte ekmeğin hayalini kuruyordu. anaaanesi ya da babaaanesi hiç hesapta yokken hastalanan torununu bir an evvel doktora gösterip, evine dönmenin hesabını yapıyordu. her gün oturduğu koltuğun o köşesi boş kalmış, içindeki sıcaklığı yitirmeye başlamıştı, tabii kaçan evlilik programları da bu telaşının en önemli müsebbibi idi.
Çocukluğumda hasta olup, okula gitmemenin hayalini kurduğum günlere döndüm, önümde duran kırmızı montlu veledin her haliyle. biz küçükken okula gitmemek büyük bir şeydi. ne kadar hasta olsan da okula giderdin. öyle nazlanmalar işlemezdi. bizim çocukluğumuz çok zor geçti. hiç kaytaramadık hayattan. ondan böyle asabiyiz şimdi. ne işten kaytarabiliyoruz, ne sorumluluklardan.
bir otobüs yolculuğu da böyle bitti.

26 Mart 2010 Cuma

25 Mart 2010 Perşembe

kendimi tanımlamak

sıkılgan tosbaa
agresif kurbaaa
depresif koala
kararsız kirpi
mutsuz karga
yalnız fil
üşengeç kedi

hepsi benim, benim, benim. hepsi ve daha fazlası pek yakında

tomris uyar / yürekte bukağı / sayfa 95 / alıntının alıntısı


" Yine de çatlak tabak mutfaktan eksik edilemez, vazgeçilmez bir gereçtir, öyle saklanacaktır. Bir daha ateş üstüne konulamaz, öbür tabakların arasına rastgele bulaşıklığa devrilemez, konuk önüne çıkarılamaz artık, ama gece geç saatlerde içine bisküit falan koyabilirsiniz, artan yemeklerle bir buzluğa tıkabilirsiniz..."

22 Mart 2010 Pazartesi

bir soru

çocuk sordu babasına:
"Babaaa, denizde nooluyo?"
Babanın cevabı yoktu, soru sorarak çocuğun kafasını karıştırmaya karar verdi:
"Nasıl nooluyo?"

öyle bir andı. ben bile merak ettim denizde nooolduğunu?
babama sorsam mı?

bir an...

düşerim dedim.
korkma, tutarım dedi.

19 Mart 2010 Cuma

madalyonun öteki yüzü

Catzilla from tokyoplastic on Vimeo.



The Tail Gunner from tokyoplastic on Vimeo.



öylece uyuyan. hırıl hırıl, sevimli sesler çıkartarak uyuyan. "uyurken bir başka oluyorlar" diye düşündüğünüz kedinizin iç yüzünü görmeniz için bir örnek. "ossssun o her haliyle çoook tatlııı" diretenleriniz olacaktır. başınıza geleceklerden biz sorumlu değiliz. sizi uyarmıştık.
ama gerçekten tatlılar diiil mi?

17 Mart 2010 Çarşamba

Gelişine...



neyin gelişine derseniz, haftanın ortasının gelişi derim. iki gün kaldı haftanınsonuna. bana bunlarla gelin efenim. pazartesi neymiş, hele o salı. çarşamba iyidir, candır. perşembe ve cuma bizdendir. cumartesi öpüp de başa konulası cinstendir. pazarla aramız açık, akşamları sinirimi bozar benim,, konuşmam o yüzden.
işte bu eser, bana güzel günlerin geleceğini muştular gibi geldi. hoş geldi:) biraz depreşik görünse de,, iyidir iyi.

16 Mart 2010 Salı

Kitkat yine harika


"Canın şööyle bir parkta oturmak istiyor. Aaa bütün banklar dolu, dünkü yağmurdan dolayı yerler de kurumamış, yere de oturamazsın. Bir sandalye olsaydı keşke. O da ne? Kitkat'ın posterine bak. Ne ilginç. Aaa çıkıyor bu. Bunu buraya, bunu buraya. Al sana sandalye. allahtan başka bir şey isteseymişsin." dedirten cinsten yaratıcı bir çalışma. Afferin size:)
Company: KitKat
Agency: JWT, Auckland
Country: New  Zealand New Zealand
Kaynak: cc

15 Mart 2010 Pazartesi

Ok Go - Here It Goes Again



yürüyüş bandından korkan bir bünye olarak, bu klipten çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim.

heineken bizi maça götür:)

Heineken İtaly Activation from Kreatif360 on Vimeo.



süper fikir, süper organizasyon. dokunacakları noktayı iyi buluyor ibneler

10 Mart 2010 Çarşamba

güzel stop motion diye buna derim!


asics'in yaratıcısı da ne kadarrrr şirinmiş:) küçük, sevimli caponlar veya japonlar

9 Mart 2010 Salı

çektim galiba, çektim galiba, çektim galiba, çektim galiba...


sürekli izleyince kafa yapıyo. çektim galiba:)
fotoğraf çekmeyi deneyen genç kız ve poz verme sevdalısı ablası.

grave of the fireflies


2. Dünya Savaşı sırasında japonya'nın küçük köylerinden dokunaklı bir hikaye. Setsuko ve Seita'nın yaşadıkları, köylerin yerle bir edilişi, bile bile insanların üzerlerine atılan bombalar, yıkım, acı. ağlamaktan kendimi alamadığım, inanılmaz dokunaklı bir hikaye. Setsoku'nun saf çocukluğu, zorla büyümek zorunda kalan Seita'nın çıkışsızlığı. Savaşın anlamsızlığı üzerine insanı derinlemesine düşündüren bir anime. Nice efektli film bu duyguyu verememiştir. Kesinlikle izleyin!
Ayrıca çok etkileyici bir başlangıcı da var. Stüdio Ghibli'nin kurucularınndan isao takahata'nın şaheseri kendisi bu arada

1 Mart 2010 Pazartesi

2. cemre de düştü!!!

yine cemrelerin sırasını karıştırmışım. önce havaya, sonra suya, en son toprağaymış.
yukarından aşağıya doğru ısınıyormuşuz.
benim için bu cemre olayı her zaman bir gizem olmuş ve ilgimi çekmiştir. severim doğa olaylarını ve onları gözlemlemeyi. bir gün düştüğünü göreceğim cemrenin:)
cemereyi daha yakından tanımak için: weni wiki woki

yaşlanmak!

bir yıl daha eksilmesi ömürden. yalnızlığını daha da derinden hissetmek. üzülmek. büyümek. korkmak. olgunlaşmak. çocuklaşmak. unutulmak. hatırlanmak. karışmak. hayata karışmak. kızmak. öfkeye kesilmek. sevmek. sevmek. sevmek.
hayatı tüm ağırlığıyla hissediyor ve tüm karmaşasıyla yaşıyorum. yeni olan bir şey yok. sadece bir yıl daha eksildi ömrümden. ve ben hâlâ ölümden korkuyorum.