4 Ekim 2012 Perşembe

savaşmadan halletsek!

yine savaş çanları çalıyor. savaş çığırtkanları görev başında. kimin nereden attığı belli olmayan "top mermesi"nin (dış kaynaklara göre havan topu) o masumları öldürmesi, kimsenin umurunda değil aslında. bir amaç var ve ona ulaşmak için her yol mübah hale geliyor. savaş böyle pis bir şey. insanlık yanına yaklaşamıyor; içine gireni dönüştürüp, insanlıktan çıkarıyor.
savaşmadan halletsek keşke. ama zor! başımızdakiler geçmişin intikamıyla geldiler zaten tepemize. ağızlarından köpükler saçarak, zehirlerini herkese bulaştırıyorlar. içlerindeki kötülük yüzlerine yansımış. gözleri kendi bencillikleriyle kör olmuş.
herkes sessiz.
yan yana geliyoruz birisiyle, ikimizden biri onlara oy vermiş. hangimiz bilmiyoruz. hepimizde bir suskunluk. kimimiz kandırılmaktan muzdarip, kimimiz tahammül etmekten. herkes bir karabasanın içinde. uyanığız ama ne elimiz kalkıyor, ne kolumuz. bastırıldakça, bunalıyoruz. ağzımızı açıyoruz ama sesimiz çıkmıyor.
uyandığımızı zannediyoruz ama hep aynı kabusun içindeyiz.
şimdi de savaş geldi burnumuzun dibine. halbuki yıllardır bitmeyen bir iç savaşımız zaten var.
biri de sorsa ki ayşegül ne düşünüyor acaba diye. "Savaşmayın ulan!" derim. Ardından "sevişin" diye eklerim ama onların o taraklarda bezi yok. olsa zaten bu dünya böyle olmazdı değil mi? gerçi sadece sevişsinler üremesinler. sonraki kuşaklar yanmasın bari!

Hiç yorum yok: