8 Nisan 2011 Cuma

Güvercinle beslenenler!

Karşı apartmanın üst katında enteresan şeyler oluyor. Yıllardır orada yaşayan huysuz amca öldükten sonra, ondan daha huysuz olan kız kardeşi taşındı daireye. Önce balkonu pimapenle kapattılar. Balkon karmakarışık. Burnuma kötü kokular geliyor. (Bu kokunun müsebbibi o apartmanın hemen altındaki ciğercinin havalandırmasından bizim eve doğru seyirten duman da olabilir, orasını karıştırmayın.) Bir gün mutfakta otururken balkonun içinde uçuşan bir kumru gördüm. Dışarıda da bir kumru pencereye doğru saltolar yapıp uçuyordu. Sonra takibe aldım balkonu. (Röntgenci değilim, en azından dürbünüm yok. Zaten dürbüne de gerek yok, çok yakın.) Günün belli saatlerinde pencere açılıyor. İçeri teker teker güvercinler, kumrular giriyor. Pencere arkalarından kapanıyor. Yiyorlar lan güvercinleri, canım kumruları. Gerçek kumru sandviç yapıyorlar galiba. (Tam bu satırları yazarken, gözümde karşı balkonda bu arada, yine bir kumru zıplayıverdi. Rahmetli mi demek gerekir acaba?) Hepsi hayal ürünüm de olabilir. Günahlarını almayayım. (Bu lafa da bayılırım, sen konuş konuş, sonra günahlarını almiim. artık çok geç, cehennemde görüşürüz.) Sanırım son giren güvercinle de öğle yemekleri hazır oldu. Bir gün beni yemeğe çağırırlarsa gitmem. Güvercin sevmem ben, kumrulara da mesafeliyim. Gelip gidip sardunyalarımı didikliyorlar. Ama menüde martı varsa tekliflerini düşünebilirim. Martılara da gıcığım var, onları yiyebilirim. Sonuçta hepsi hayal, yalan yani. Uydurdum gitti. (Yazıyı yazarken kendimi Alfred Hitchcock'un "Arka Pencere"sindeki Jeff gibi hissettim. Ayrıca şu anda tekrar izleyesim geldi. Bugün bu işi çöziim ben)

Hiç yorum yok: