30 Mart 2010 Salı

sabah gördüm

otobüste, tam önümde duran, camdan dışarı meraklı gözlerle bakan ve hasta olup okula gitmemiş olmanın heyecanını her bakışıyla tüm şehre fırlatan velet. anaaanesinin ya da babaaanesinin himayesi altında hastane yollarına düşerken, "kim bilir sınıfta naapıyorlardır" diye bir yandan arkadaşlarını düşünüp, bir yandan da hastane çıkışı yiyeceği köfte ekmeğin hayalini kuruyordu. anaaanesi ya da babaaanesi hiç hesapta yokken hastalanan torununu bir an evvel doktora gösterip, evine dönmenin hesabını yapıyordu. her gün oturduğu koltuğun o köşesi boş kalmış, içindeki sıcaklığı yitirmeye başlamıştı, tabii kaçan evlilik programları da bu telaşının en önemli müsebbibi idi.
Çocukluğumda hasta olup, okula gitmemenin hayalini kurduğum günlere döndüm, önümde duran kırmızı montlu veledin her haliyle. biz küçükken okula gitmemek büyük bir şeydi. ne kadar hasta olsan da okula giderdin. öyle nazlanmalar işlemezdi. bizim çocukluğumuz çok zor geçti. hiç kaytaramadık hayattan. ondan böyle asabiyiz şimdi. ne işten kaytarabiliyoruz, ne sorumluluklardan.
bir otobüs yolculuğu da böyle bitti.

Hiç yorum yok: