insan nasıl siyah beyaz olur? nasıl rengini yitirir? aklını yitirmeyi bir şekilde açıklayabiliriz belki ama ya rengini yitirmeyi... bu nasıl açıklanabilir?
sokakta gördüğüm evsiz ve meczup yaşlı kadın, o kadar renksizdi ki onu görmekte bir an için zorlandım. etrafa yaydığı yoğun çiş kokusu yerini tespit etmeme yardım etti. ve öyle zayıftı ki, avurtları çökmüş, gözleri çukurlarında kaybolmuştu.
ve ben, hiç durmadan yanında geçip gittim. herkes gibi. ama aklımdan çıkmayan bir kare artık o kadın. siyah beyaz bir kare. ara güler'in bile henüz çekmediği gerçeklikte.
19 Ekim 2012 Cuma
it's me:)
Ayşegül
bir ırmak seni çağırıyor Ayşegül
Hitit tapınaklarını aşıp Anadolu’nun tüylerini ürperten rüzgar bir gökdürbünü çağırıyor ve samanyolunu ıslatan gözyaşları yıldızların ilk aşkından beri arayıp durduğun o anlam çağırıyor seni o anlam, yaşamı gözlerinden öpmek için sabahın buğulu aynasında bir kuş çağırıyor seni, dünyaya kanat takman için ve nereye varacağını kestiremediğin yollar ki sen ayakkabılarını arıyorsun ve bulamıyorsun bir zürafa çağırıyor, boynundaki kravat ağrılarını geçirmen için bir tren çağırıyor, öküzlerin şaşkın bakışlarından kurtarasın diye onu Ayşegül seni, seni Cervantes çağırıyor, “Don Kişot artık neden okunmuyor Ayşegül Hanım? bakın üzüntüsünden ülkenizin Milli eğitim Bakanı’na benzedi dostum Sanço! ” bir ateş çağırıyor seni İnebahtı’da batan tek kollu bir kadırga ve Çanakkale’de bataryaların önünde diz çöküp ağlayan ay kırmızı bir yağmur çağırıyor seni Ayşegül Çatalhöyük’te kapısı yıldızlara açılan evler ıssız adalar ve devrim yürüyüşleri çağırıyor seni aynı anda ellerin başka yere gidiyor ayakların başka yere ilkokul öğretmenin Şaziye Hanım çağırıyor, “Ayşegül, yavrum nereye gitti güzelim Türkçemiz? ” yoksul bir çocuk çağırıyor seni, oyuncağı olur musun diye bir yaprak, bak o niye çağırıyor vallahi bilmiyorum bir dudak çağırıyor seni, gözlerin çay bahçelerine benziyor diye Ayşegül, farkında mısın, bu şiir çağırıyor seni seni ve bir dağ yolundan başka bir şey olmayan ve yalnız çıplak ayakla yürününce tadına varılan aşkı |
Akgün Akova
|
4 Ekim 2012 Perşembe
bir bukle...
"...
Akşamsefaları içinde karanlık gözlerin.
..."
Metin Altıok / Yalnızlığın Buzdan Ayı şiirinden.
yeni gözbebeğim:)
sabah kalkınca telefona sarılma sebebim. canım sıkıldığında fotoğraflarına bakıp mutlu olma sebebim. Asyam:) teyzesinin gülü
annem, babam, gidenler, kalanlar....
bir siyah beyaz fotoğrafın renklenmesi. anaanemin mavi gözlerinin ortaya çıkması. dedemin pantolonundaki yağ lekelerinin bir türlü temizlenmemesi. annemin ürkek bakışlarının içime işlemesi. babamın kenardan köşeden kareye girmek için çabalayan gençliği ve saçları, hala göz alan saçları. ve giden yıllar. aramızdan ayrılanlar.
savaşmadan halletsek!
yine savaş çanları çalıyor. savaş çığırtkanları görev başında. kimin nereden attığı belli olmayan "top mermesi"nin (dış kaynaklara göre havan topu) o masumları öldürmesi, kimsenin umurunda değil aslında. bir amaç var ve ona ulaşmak için her yol mübah hale geliyor. savaş böyle pis bir şey. insanlık yanına yaklaşamıyor; içine gireni dönüştürüp, insanlıktan çıkarıyor.
savaşmadan halletsek keşke. ama zor! başımızdakiler geçmişin intikamıyla geldiler zaten tepemize. ağızlarından köpükler saçarak, zehirlerini herkese bulaştırıyorlar. içlerindeki kötülük yüzlerine yansımış. gözleri kendi bencillikleriyle kör olmuş.
herkes sessiz.
yan yana geliyoruz birisiyle, ikimizden biri onlara oy vermiş. hangimiz bilmiyoruz. hepimizde bir suskunluk. kimimiz kandırılmaktan muzdarip, kimimiz tahammül etmekten. herkes bir karabasanın içinde. uyanığız ama ne elimiz kalkıyor, ne kolumuz. bastırıldakça, bunalıyoruz. ağzımızı açıyoruz ama sesimiz çıkmıyor.
uyandığımızı zannediyoruz ama hep aynı kabusun içindeyiz.
şimdi de savaş geldi burnumuzun dibine. halbuki yıllardır bitmeyen bir iç savaşımız zaten var.
biri de sorsa ki ayşegül ne düşünüyor acaba diye. "Savaşmayın ulan!" derim. Ardından "sevişin" diye eklerim ama onların o taraklarda bezi yok. olsa zaten bu dünya böyle olmazdı değil mi? gerçi sadece sevişsinler üremesinler. sonraki kuşaklar yanmasın bari!
savaşmadan halletsek keşke. ama zor! başımızdakiler geçmişin intikamıyla geldiler zaten tepemize. ağızlarından köpükler saçarak, zehirlerini herkese bulaştırıyorlar. içlerindeki kötülük yüzlerine yansımış. gözleri kendi bencillikleriyle kör olmuş.
herkes sessiz.
yan yana geliyoruz birisiyle, ikimizden biri onlara oy vermiş. hangimiz bilmiyoruz. hepimizde bir suskunluk. kimimiz kandırılmaktan muzdarip, kimimiz tahammül etmekten. herkes bir karabasanın içinde. uyanığız ama ne elimiz kalkıyor, ne kolumuz. bastırıldakça, bunalıyoruz. ağzımızı açıyoruz ama sesimiz çıkmıyor.
uyandığımızı zannediyoruz ama hep aynı kabusun içindeyiz.
şimdi de savaş geldi burnumuzun dibine. halbuki yıllardır bitmeyen bir iç savaşımız zaten var.
biri de sorsa ki ayşegül ne düşünüyor acaba diye. "Savaşmayın ulan!" derim. Ardından "sevişin" diye eklerim ama onların o taraklarda bezi yok. olsa zaten bu dünya böyle olmazdı değil mi? gerçi sadece sevişsinler üremesinler. sonraki kuşaklar yanmasın bari!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)