13 Ekim 2011 Perşembe
11 Ekim 2011 Salı
haftasonunu özet geçersek...
2 Ekim 2011 Pazar
gıybettir esas olan!
vur beline beline.
30 Eylül 2011 Cuma
Eylül de 30 oldu!
Tıpkı benim gibi. Gerçi ben 30 olalı 7 ay oldu, bu başka bir yazının konusu! Eylül şanslı! Seneye yine birden başlayacak o. Ama ben! Ben 30'dan devam edeceğim. Böyle böyle yaşlanacağım.
29 Eylül 2011 Perşembe
mevsimsel devinimler
başlamadan bitirdim beşinci mevsimi. bardak ve doluluk/boşluk mevzusunu çözdüm ben yaa! bardağı kırdım attım. ehiii!
28 Eylül 2011 Çarşamba
dizi mevsimi
bugün ben...
27 Eylül 2011 Salı
bugün ben...
21 Eylül 2011 Çarşamba
bugün ben...
18 Eylül 2011 Pazar
hayyam'dan gelsin!
gerçeği bilemeyiz madem ne yapsak boş
ömür boyu kuşku içinde kalmak mı hoş
aklın varsa kadehi bırakma elden
bu karanlıkta ha ayık olmuşsun ha sarhoş
winter is coming!
hadi bebeim, yavaştan uzasan diyorum. accık üşüyelim, içimiz titresin sonbaharın gelişiyle. yer aç sıradakine!
5 Eylül 2011 Pazartesi
kayda giriyoruz!
eylül bize yenilikler getirsin!
sevgi pıtırcığı mode on.
17 Ağustos 2011 Çarşamba
güne başlarken...
kulağıma çalınan "esssiriyaaaaa*" sesi var bi tek bugüne dair. Gerisini maalesef sildim bugünden.
depremin üzerinden 12 yıl geçmiş ama hiçbir şey değişmemiş.
memlekette savaş hiç bitmiyor, kan durmuyor. bu yıl ramazan hiç bitmesin!
* Eskiler alırıııım! Eskici
9 Ağustos 2011 Salı
üşenmek: işte bütün mesel bu!
şimdi kim bu sıcakta kalkıp evden çıkacak da, insan içine karışacak. biraz olsun sosyalleşecek. amaaaan!
yaa şimdi kim kalkıp yemek yapacak, yine kahvaltı yaparım ben.
kim kalkıp markete gidecek...
kim kalkıp temizlik yapacak...
allahtan spor yapmaya, film izlemeye, kitap okumaya üşenmiyorum.
hımmmmmfff
8 Ağustos 2011 Pazartesi
29 Temmuz 2011 Cuma
ben buradayım da...
sıcak insanı yıpratıyor, eskitiyor, eritiyor. yeni bir bedene buharlaşmak, yeni bir mekanda kök salmak geçiyor herkesin aklından. yaz işte! insanların aklında deniz, kum, güneş, kızlar, erkekler... geçelim bunları. gerçeğe dönelim. kaçamadığımız, izimizi bir türlü kaybettiremediğimiz gerçekliğe. yine varız. yarın da varız! maalesef. hepimiz burdayız!
9 Haziran 2011 Perşembe
serdar ortaç kafası!
yani ben bu kadar acayibini hayal bile edemezdim. kimin bedduasını aldıysam şu iş konusunda, yüzüm bi gülmedi gitti. para için çalışmaya katlanmak mı? bilemiicem!!!
ozzaman serdar ortaç'tan gelsin. hayyaaaaat beni neden yoruyosunnnnn!
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Sonuçta her şeyin bi hikayesi olmalı, değil mi!
Imamura Ken Nozomi Miyatake adlı şahsiyetin tasarladığı bu muazzam parça "iida award 2010" ödüllüymüş. ben olsam buna verirdim oyumu zaten. hak etmiş ödülü.
Phantom HD Gold, ne muhteşemsin!
geri dönüşüm muhteşem olacak!
A Love Story… In Milk from Catsnake on Vimeo.
8 Mayıs 2011 Pazar
annem!
onu ne kadar sevdiğimi göstermek için kıvranır dururum, kelimeler yetmez hiçbir zaman.
sadece onun varlığı nefes almama yeter.
gizli saklı bir şeyler çevirsem bile, onun her şeyin farkında olduğunu içten içe bilirim.
benim annem hisseder.
bi de benim annem hiç yaşlanmaz:)
hep en güzeli, en bilgesidir.
lafı gediğine koyan atasözleri, yaratıcılıkta sınır tanımayan esprileri,
hiç sönmeyen bir gülüşü vardır.
ve hiç yatıştıramadığı kıvır kıvır saçları.
bi de benim annemin beş tane omuzu vardır, her omuzunda da melekleri.
annem hep yanı başımdadır.
6 Mayıs 2011 Cuma
Yalnızlık deliliğin hammaddesidir*
Carol'ın "delirmesi"nde hammadde sadece yalnızlık değildir- buraya denk geldi ondan yazdım. Yalnızlık sadece tuzu biberidir deliliğin. Diğer etmenleri, izledikten sonra görürsünüz.
*Murat Menteş / Korkma Ben Varım
29 Nisan 2011 Cuma
kasten!
mümkünü yok sabahın.
çok kuzeye gitmişiz.
kaptan uyumuş dümenin başında.
kırdık dümeni çocuklarla.
fır döndü,
durdu sonunda.
kaptan derin uykuda.
rüyasında denizkızları gıdıklamakta.
susturduk dalgaları.
aman uyanmasın kaptan!
karıncalar geziyor suda.
öptük birbirimizi.
uyuduk sonra.
dandini dandini
dastana.
son durum
18 Nisan 2011 Pazartesi
artık genç olmamak!
15 Nisan 2011 Cuma
okudum da nooldu?
devlet-özel karşılaştırması yapıp, fakir edebiyatına girmeyeceğim. benim gittiğim okuma bayramı bir özel okulunkiydi. kardeşimin velisi olarak, kendini yalnız hissetmesin onca veledin arasında diye gittim. gerçi bizimki veletlerin öğretmeniydi, ama heyecanı onlar kadar. neyse, güzeldi, eğlenceliydi. çocuklar çok komikti, çok tatlılardı. tabii ki yine uzaktan:)
şimdi bu çocuklar eğitim mefhumunun içine bi şekilde girdiler. artık paçalarını kurtaramayacaklar. üniversiteyi kazanana kadar onlara rahat yok. ondan sonra da yok da, konumuz o değil. dersimiz, hayat; konumuz, da vinci şifresi!
bugün taksim'de galatasaray lisesi'nin önünde ygs'deki şifreyi protesto eden gençler vardı. hayatlarının gidişatını belirleyecek sınavların "sehven" şifrelenmiş olması onları çileden çıkardı, bizi de.
gündüz bu protestoya tanık olup, akşamüstü de mini mini birlerin okuma heyecanına ortak olmak biraz ironi yaşattı bana. malum bu memlekette ironisiz gün yok. canım sıkıldı. okumayı söktün de nooldu diyesi geliyor insanın. sökmeden de bir yerlere gelmeni sağlayacak şifreler mevcut şu memlekette. şifreyi çözmüşlerle dolu meclis. iki kelimeyi bir araya getiremiicek insanlar bizi "temsil"ediyor. konuyu dallandırıp budaklandırmiicam.
"eğitim şart!" derler ya, yanlış! "şifre şart!" onun aslı.
sözüm miniklere; durmak yok, okumaya devam! zaten "oku" demişler zamanında, o günden beri okuyoruz. okuduğumuzu pek anlamıyoruz! orası ayrı.
13 Nisan 2011 Çarşamba
nihat, geri dön!
nihat, sen gittin gideli memlekete bi acayip haller oldu. doğudaki savaş bitti. ekonomi düzeldi. işsiz falan kalmadı memlekette. kahvehaneler sinek avlıyor. taksiciler, yağmurlu gün olsa dahi duruyorlar ve seni istediğin yere götürüyorlar, üstelik paranın üstünü de tam veriyorlar. istanbul'da trafik'ten eser kalmadı. nükleer enerji santrali projeleri iptal edildi. bir sürü rüzgar türbini yolda. hes'lerin kökü kazındı memleketten. tutuklu gazeteci sayısı sıfırlandı. demokrasi aldı yürüdü. herkeste bir rehavet. sen gittin gideli, kendimizi tanıyamaz olduk nihat! haa bu arada demirören alışveriş merkezinin kaçak iki katı da yıkıldı. noooluyor anlamadık. nihat, geri dön! biz bunları kaldıramıyoruz! alışmamış götte don durmaz hesabı, neye uğradığımızı şaşırdık. kavga etmemek ağır baskı oluşturuyor bünyemizde. nihat, geri dön ve dönsün dünyamız eski haline.
11 Nisan 2011 Pazartesi
Halk George Lucas'a karşı!
Sıkı bir "Star Wars" fanıysanız, bu belgesel de hoşunuza gidecektir. Ben o kadar sıkı bir fan değilim ama çok hoşuma gitti.
Ntv'de festival sonrası yayınlanır kesin. Denk gelirseniz, kaçırmayın derim.
imdb
8 Nisan 2011 Cuma
Güvercinle beslenenler!
unutma beni apartmanı
Biz çocuk doğurmaya, anne olmaya biraz uzak duranlardanız. biz biraz içe kapanık, biraz ayrıksı, biraz her şeye uzağız. en yakınım, nerminim'in kitabını anlatmaya kendimden, daha doğrusu içine bir grup büyümemiş kadını alan azınlıktan yola çıkarak anlatmam birçoğunuzun garibine gidebilir. gitsin.
kendim kadar iyi tanıdığımı düşündüğüm, bir tarafımla aynı olduğum bu insanın kitabını okurken hiç bilmediğim bir yolculuğa çıktım. yolculuklar biraz da olsun tahmin edilir, insan kendi planlar gideceği yerleri, yanında götüreceklerini. ama bu öyle bir yolculuktu ki, hiçbir ayrıntıyı bilmeden çıktım yola.
bir çocuğun, bir genç kızın, bir annenin, bir kadının, yaşlılıktan korkanların, yalnızlıktan korkanların, hikaye uyduranların, hayallerde yaşayanların, kendi dünyasının dışına çıkamamışların, hayallerinin peşinden koşanların ve hep bir tarafı eksik kalmışların kitabı "unutma beni apartmanı".
içinde kocaman bir dünya.
en sevdiğim bir bölümü alıp aktarayım diyorum, olmuyor. seçemiyorum. birini alsam, başka bir cümle küsecekmiş gibi geliyor. alamıyorum.
kitabı çok anlatmıyorum ki heyecanınız kursağınızda kalsın. Alın, okuyun efenim kitabı. Yeni bir yazar keşfetmenin heyecanını yaşayın. Hem de bu yazar bizden biri:)
7 Nisan 2011 Perşembe
olsa da olur olmasa da olur filmler kuşağı -1
Good Dick
Duyarlı bir sinema izleyicisi olarak bunu da buraya yazmayı görev bildim. Yani karşınıza çıkarsa bilginiz olsun.
6 Nisan 2011 Çarşamba
Bu tırnak makası için biraz geç kalındı!
Tırnak keserken siz de zorlanmaz mısınız? Yok sağa kaydı, yok sola kaydı derken, zorlu bir sınav verir insan. "Klhip" adlı bu futuristik tırnak makası gördüğüm kadarıyla bu sorunu ortadan kaldırmış. Bi de çok artistik görünümü var.
Şurda gördüm, kaçırmadım.
5 Nisan 2011 Salı
günün menüsü!
31 Mart 2011 Perşembe
rüyalarda buluşuruz!
öptüm baay!
bugün bunu gördüm
29 Mart 2011 Salı
Kaçak var!
kablotivi bağlanana kadar televizyona kendimizce anten uydurduk. yani hiç televizyon izlemem, evde yok ya canım çekiyo.
yaptığımız anteni görse birileri, yaratıcılığımızdan ötürü takdir alırız:) zihni sinir halt etsin:)
valla izliyoruz şimdi sienbisieyi.
türkün elinden ne kurtulur arkadaş:) kendimizdeki potansiyeli değerlendirmeliyiz. biz ufaktan başladık!
çok sıktın ama!!!
25 Mart 2011 Cuma
manu chao yine yalann oldu!
yine de lav yaa manu:)
23 Mart 2011 Çarşamba
kursağıma oturdu!
bi daha kapatırsanız beni karşınızda bulursunuz. bu da böyle biline!
hay yarabbim yaaa!
bak bi daha girdiğimde açık olacak bu blogspot!
delirttiniz lan milleti!
15 Mart 2011 Salı
olley beee!
canım biloğum, özledin mi beni? senin yokluğunda neler oldu neler? seni niye mi kapattılar? orasını sorma, anlatsam anlamazsın. ben bile anlamakta güçlük çekiyorum, yorma güzel kafanı.
güzel bir film izledim biraz önce. the road. post-apokaliptik bi filmmiş. öyle diyolar. yani kıyamet sonrası. gerçekten atmosfer süper olmuş. bayaa kötümser, ama sonunda yine "there is a hope, brother"a bağlıyorlar işi. ben kötü sonu tercih ederdim. gerçekliğinden hiçbir şey yitirmezdi. ama her haliyle güzel. oyunculuklar ve atmosfer mükemmel.
imdb'si de şurdan
21 Şubat 2011 Pazartesi
Ben
Birinci tekil şahıs. Ben.
Tekilliğimi tüm hücrelerime kadar hissediyorum.
Hayat ve ben. Baş başa, saç başayız. Kim galip gelir? Biliyorum cevabı, fakat dile getirmek istemiyorum. Korkuyorum. İç sesimin dile gelip, duyduklarıma inanamamaktan korkuyorum.
Baştan başlayalım. Çirkin ördek yavrusu olarak başladığım şu hayatımda, bu psikolojiyi bir türlü üstümden atamayıp devam ettim hayatın çakıllı yollarında. Dere tepe düz gittim, büyüdüm her köşebaşında. İçimi aydınlık tutamadım, karanlığa doğru dallandım, budaklandım. Hep acı duydum, kaygılandım. İnsanlığa üzüldüm, ölenlere, öldürenlere, en çok da kendime. Her şey beni bulurdu. Hayat, bu kadar basitti. Hayatın sadece beni gözettiğini düşündüm. Kendimi merkeze koydum, egomu eller aldı. Ben, herkes için vardım. Herkes, kendi için. Düşünmek benim işimdi. Beynim durmaz konuşurdu, taa küçüklüğümden beri. Bir ses vardı benden içeri, konuştu durdu yıllarca. Beni susturdu kimi zaman, dinledim durdum zırvalarını. Öyle, böyle derken bir bakmışım yaş olmuş otuz. Bende pek bir ilerleme emaresi yok. Kıt’a dur pozisyonundayım.
Dank eder bir gün kafama, hayatın geçtiği belki. İş işten geçer, aşık ayşegül göçer gider. O kesin, belli.
zın zın zın
16 Şubat 2011 Çarşamba
Bir kitap okudum, her şey normal!
Thales, Heraklitos, Platon, Saint Agustine, Hobbes, Hegel, Schopenhauer, Marx, Rodin, Klimt, Oscar Wilde, Andy Warhol, Cyril Connolly, Jean-Luc Godard, Jean Seberg, Jean Paul Belmondo, Mozart, John Ford, Sartre, Manet, Degas, Henri de Toulouse-Lautrec, Pissaro, Truffaut, Dickens, Whistler, Monet, Aristo, William Faulkner, Goethe, La Rochefoucauld, Berkeley, Nietzche, Konfüçyüs, Tolstoy, Beckett, Ruth Benedict, Miskima, Krishnamurti, Alan Watts, Klein, Freud, Donald Winnicott, Darwin, Montaigne, Jenny Holzer, Hitler, İdi Amin, Flaubert, Amelie Rorty, Troçki, Rousseau, Picasso, Pavlov, Jean Piaget, Stendhal, Kant, Husserl, Heiddeger, Descartes, Lewis Caroll, Dante, Galileo, Gassendi, T.S. Eliot, Nabokov, Chamfort, Chopin, Schubert, Pascal, Titian, Horatius, Sokrates, Wittgenstein, La Mettrie, John Dryden, Shakespeare, Keats, Marilyn Monroe, Ravel, Wordsworth, Richardson, Tom Stoppard, George Bernard Shaw, Van Der Weyden, Botticelli, Bach, Pergolesi, Ray Charles, Aretha Franklin, George Santayana, Baudelaire, Rimbaud, Laplanche, Pontalis, Bergman, Harold Pinter
*Bence okunsun, oldukça eğlenceli bir kitap.
Evim evim güzel evim:)
Toki'den ev çekilişine katıldım, bana da bu çıktı. biraz türbeye benziyor ama olsun. sonuçta istanbul'da evin olunca kendini padişah gibi hissediyorsun. artık evim var deyip, toplu taşıma kullanmaya son verdiğimi zannetmeyin. gördüğünüz üzre yeşil akbilim ve ben hep yollardayız, halkın arasındayız, tebdili kıyafetle. hasodabaşım ülkü'yü de unutmayayım, zira fotoğrafı kendisi çekti.
14 Şubat 2011 Pazartesi
günün isimleri!
erkek olursa hıncal'ı da düşünebilirsiniz, kendisi zira en büyük goygoycu. ama kim gidip oğluna hıncal adını koyar bilmiyorum!
13 Şubat 2011 Pazar
dünden kalanlar, bugüne taşanlar!
insan nostalji yapınca, duygusal oluyor.
tüm duygusallığım şu an televizyonda izlediğim orkid reklamı aldı götürdü. o ne la!!! (behzat ç. tepkisi)
hay sizin yapacağınız reklamı, bırakmıyorlar ki daha iyisini yapalım. neymiş büyük ajans deneyimim yokmuş. siktirin gidin! daha ağır konuşmadan bu entry'i de burda bitireyim bari!
hadi hayırlı tıraşlar!
11 Şubat 2011 Cuma
ille de jazz!
bir insanın sess olmasına şahit oldum. çaldığı enstrümandan çıkan çıkan sesin, vücuda gelmiş halini gördüm bu akşam sarp bey'de. adam çalmıyor sadece, sesin de bedeni oluyor. ağzıyla sesin çıktığı nokta olurken, bedeniyle hayat veriyor o sese. inanılmazdı. belki başka müzisyenleri de bu kadar yakından görsem, daha bir bütünleşmeye tanık olurdum. bu ilkti ve güzeldi.
altnokta, insanı yabancı bir filmdeki jazz bar ortamına sokuveriyor. böyle bir mekanın taksim'deki varlığı bizi ilk anda şoka uğrattı. gayet boş ve gayet sakin. sonra dörtlü çıktı sahneye, tam moda girdik. sarp maden ve saz arkadaşları ikinci icraatlarına geçecekken tuncel kurtiz ve ailesi geldi yan masaya oturdu. o da güzel bir enstanteneydi. her şarkıda, her soloda alkış hevesi vardı dayıda. güzeldi, tarifsizdi.
sonra şarkılar geldi ardı arkasına. köşeler, yaprakların arasından ay gibi gibi. oldukça keyifli bir akşamdı.
müzisyenlerin kendi aralarındaki o sözsüz iletişime yainen tanık oldum. her notada birbirlerine bakıp, gülüyorlar ve bizim bilmediğimiz bir dilden konuşuyorlardı. iyi ki de bilmiyorduk, bilsek büyüsünü yitirirdi her şey.
sonra tuncel kurtiz küçük oğlunu cami avlusuna bırakır gibi karısı ve büyük oğluyla kayboldu. nerdeyse ufaklığı bize götürcektim, öylesine üzüldüm. gerçi o eğleniyordu, mutluydu halinden. bu işte bi tuhaflık vardı:) ülkücü gençlik, tuncel dayıya "goygoycu" sıfatını takmıştı bile. biz gerçekleri ardımızda bırakıp uzamıştık mekandan.
çeyrek kokoreçle kapadık akşamı.
jazz üstü geleneksel bir lezzet iyi gitmişti. keşke sevgili de yanımda olsaydı. çünkü akşam güzeldi. kahkahalarla doluydu. onun gülüşleri de eksik olmasaydı benimkinin yanında. bir dahaki sefere diyip, geceyi noktaladık.
2 Şubat 2011 Çarşamba
ölüm, bir an geliverir!
çok acayip üzüldüm. hiç tanımazdım ama hep severdim. gerçi bu dans yarışmasındaki "histerik" halleri biraz gıcık etmişti beni ama yine severdim.
güle güle defne:(
25 Ocak 2011 Salı
insomniyaaaaaaaa!
uyuyamamak kötü bi şey. haplanmış gibi hissediyorum kendimi. gözlerim mütemadiyen kedi götü gibi, kırmızı kırmızı bakıyorum. hafif şişik olması da ayrı bir hava katıyor.
son olarak uyumak istiyorum.
değişik yöntemler geliyor aklıma. bakalım bu akşam onu deneyeyim belki uyurum.
16 Ocak 2011 Pazar
yeraltından yerüstüne!
naaapsak acaba?
666. kayıtı geride bırakıp, şen şakrak günlere yol alalık!
işte yine bu tavırla uzun zamandır görmezden geldiğim "büyük ev ablukada"yı dinledim henüz. ve sevdim. hep böyle oluyo zati! görmezden geldiğim şeyler, insan da olabilir. kalbimde yer eder benim.
sonuçta sevdim. allah yollarını açık etsin. amin!
oynatalım uğurcuuum!
11 Ocak 2011 Salı
günün isimleri!
erkek olmasın! o ne lan öyle, lokman. kafam güzel konuşturmayın beni!
7 Ocak 2011 Cuma
yeraltından notlar!
ülkü ve ben işsizlik günlerimizi evde film izleyerek geçiriyoruz. bir gün aşırı dozdan gidiyordum. kapanışı tarkovski'nin ayna'sıyla yapmaya kalkınca, televizyonun karşısında koltuğun içine gömüle gömüle uyudum. ama pilatesten gelmiştim ve yorgundum. yoksa tarkovski benden sorulur! -burada araya girmeden edemiicem, tarkovski'den korkarak geçirdiğim yılları unutturmam kendime.- günün dördüncü filmi olarak, saat 22.30'da, pilates sonrası tarkovski izlenmemeli. yine gözüm korktu. andrey rublev'e gelemeden yine bir mesafe girdi arama. ama aşıcam.
film izlemek dışında, evimizi güzelleştirerek geçiriyoruz zamanı.
geçen gün eminönü'ne gittik, halka karıştık biraz. süperdi yaaa. otobüste milletin telefon konuşmalarını dinledim. genç bir bağyanın isyanı kalbimi parçaladı. evliliğe yanaşmayan sevgilisinin, ona tek taş almak yerine kendisine PSP3 alması beni de gerçekten derinden yaraladı:) sonra sırt kaşıma aleti satan amcanın kendine slogan olarak seçtiği "kimseye muhtaç olmayın!" cümlesi beni uzak diyarlara aldı götürdü. eve gidince hemen başucumda duran sırt kaşıma çubuğumla, kimseye muhtaç olmadan muhteşem dakikalar yaşadım.
süleymaniye süperdi! görkemli. hiçbir dine üye olmasam da insanlarını ibadet ettikleri yerler hoşuma gidiyor. ruhani bir yanı var. saygı duyuyorum. -aslında saygı duyduğum mimarisi yaaa! yalan atmayalım.- mimar sinan, I appreciate you! nur içinde yat. bu defa de giremedik türbene bu arada. süs diye mi duruyor orada o, anlayamadım.
neyse fasülyemizi de yedik bir güzel! bayılıyorum süleymaniye'ye. kanuni sultan süleyman'a saygılar! iyi ki yaptırmışsın sultanım.
binbir türlü insanla karşılaşıp, binbir türlü muhabbete kulak misafiri olup döndük evimize.
şimdi belgesele geçiyoruz sevgili günlük. tuncel kurtiz'in kötü seslendirmesi eşliğinde life belgeseli izliicez sevgilim ülküyle.
hadi baaay!