3 Kasım 2013 Pazar

evlilik, antalya ve avokado üzerine doyurucu bir yazı!

Yazmak istemeyip kendini yazmaya zorladığında, kendi kendine ısrarcı bir anne gibi davrandığının farkına varıyorsun. “Biraz daha ye kızım, atlet giy kızım, saçını topla kızım”dan ne farkı var şu yaptığının. Zorla yaz. Yaz şunu. Hadi başla. Evlendiğinden bahset. Antalya’ya taşındığından bahset. Ee hadi yazsana. Yazdığını niye siliyorsun? Başlamıştın işte ne güzel! Amaaan ne halin varsa gör deyip, seni yani beni yalnız bırakmaya karar veren tyler durden’ım uyumaya gitti. Ve ben gönlümce saçmalayabilirim. Evet evlendim. Sonunda. Evet yaşadığım şehir İstanbul değil. Sıcacık Antalya’ya göçtüm. Kütüğüm bile Antalyalı artık. Kocam sağ olsun. Severek evlendim, görücü usulü değil. Yaşımın otuzu aşmış olmasından kıllanmayın. Birlikte büyüdüğüm adamla izdivacımı gerçekleştirdim. Yani ben yoldan gönüllü çıktım. İstanbul’dan da gitmekte gönüllüydüm. Ama gerçekler acıtır. Antalya sıcaktır. O zaman Antalya gerçekten acı sıcaktır. Bu tümevarıma ulaşmam pek zor olmadı anlayacağınız. Ağustos’un kavurucu bir günü, nikahına çağırdı beni sevgilim. Davete icabet etmemek olmaz dedik gittik. Gidiş o gidiş. Sonuçta insan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde... Kocam sağ olsun doyuruyor da beni. Ekmeğimi, suyumu, avokadomu eksik etmiyor. Çabuk alıştım avokadoya, ilk başlarda saman gibi geliyordu. Şimdi manyağı oldum. Konuyu avokadoya bağlayıp bugünlük satırlarıma burada son veriyorum. Bir okuyan vardır umuduyla değil, tamamen şizofrenik bir çabayla yazmış bulunmaktayım. Yalnızım lan, tamam!