19 Ekim 2012 Cuma

siyah beyaz kadın

insan nasıl siyah beyaz olur? nasıl rengini yitirir? aklını yitirmeyi bir şekilde açıklayabiliriz belki ama ya rengini yitirmeyi... bu nasıl açıklanabilir?
sokakta gördüğüm evsiz ve meczup yaşlı kadın, o kadar renksizdi ki onu görmekte bir an için zorlandım. etrafa yaydığı yoğun çiş kokusu yerini tespit etmeme yardım etti. ve öyle zayıftı ki, avurtları çökmüş, gözleri çukurlarında kaybolmuştu.
ve ben, hiç durmadan yanında geçip gittim. herkes gibi. ama aklımdan çıkmayan bir kare artık o kadın. siyah beyaz bir kare. ara güler'in bile henüz çekmediği gerçeklikte.

it's me:)

Ayşegül
bir ırmak seni çağırıyor Ayşegül
Hitit tapınaklarını aşıp Anadolu’nun tüylerini ürperten rüzgar
bir gökdürbünü çağırıyor
ve samanyolunu ıslatan gözyaşları yıldızların
ilk aşkından beri arayıp durduğun o anlam çağırıyor seni
o anlam,
yaşamı gözlerinden öpmek için sabahın buğulu aynasında
bir kuş çağırıyor seni, dünyaya kanat takman için
ve nereye varacağını kestiremediğin yollar
ki sen ayakkabılarını arıyorsun ve bulamıyorsun
bir zürafa çağırıyor,
boynundaki kravat ağrılarını geçirmen için
bir tren çağırıyor,
öküzlerin şaşkın bakışlarından kurtarasın diye onu
Ayşegül seni,
seni Cervantes çağırıyor,

“Don Kişot artık neden okunmuyor Ayşegül Hanım?
bakın üzüntüsünden
ülkenizin Milli eğitim Bakanı’na benzedi
dostum Sanço! ”
bir ateş çağırıyor seni
İnebahtı’da batan tek kollu bir kadırga
ve
Çanakkale’de bataryaların önünde diz çöküp ağlayan ay
kırmızı bir yağmur çağırıyor seni Ayşegül
Çatalhöyük’te kapısı yıldızlara açılan evler
ıssız adalar ve devrim yürüyüşleri çağırıyor seni aynı anda
ellerin başka yere gidiyor ayakların başka yere
ilkokul öğretmenin Şaziye Hanım çağırıyor,

“Ayşegül, yavrum nereye gitti güzelim Türkçemiz? ”

yoksul bir çocuk çağırıyor seni, oyuncağı olur musun diye
bir yaprak, bak o niye çağırıyor vallahi bilmiyorum
bir dudak çağırıyor seni,
gözlerin çay bahçelerine benziyor diye
Ayşegül, farkında mısın, bu şiir çağırıyor seni
seni ve
bir dağ yolundan başka bir şey olmayan
ve yalnız çıplak ayakla yürününce
tadına varılan
aşkı
 
Akgün Akova

4 Ekim 2012 Perşembe

aklıma düştün yine...

Elevit dere içi, otlar koyunla keçi.... Hey gidinin Karadeniz'i. Otlasam yaylalarında :)

bir bukle...

"...
Akşamsefaları içinde karanlık gözlerin.
..."
 
Metin Altıok / Yalnızlığın Buzdan Ayı şiirinden.

yeni gözbebeğim:)

sabah kalkınca telefona sarılma sebebim. canım sıkıldığında fotoğraflarına bakıp mutlu olma sebebim. Asyam:) teyzesinin gülü

annem, babam, gidenler, kalanlar....


bir siyah beyaz fotoğrafın renklenmesi. anaanemin mavi gözlerinin ortaya çıkması. dedemin pantolonundaki yağ lekelerinin bir türlü temizlenmemesi. annemin ürkek bakışlarının içime işlemesi. babamın kenardan köşeden kareye girmek için çabalayan gençliği ve saçları, hala göz alan saçları. ve giden yıllar. aramızdan ayrılanlar.



savaşmadan halletsek!

yine savaş çanları çalıyor. savaş çığırtkanları görev başında. kimin nereden attığı belli olmayan "top mermesi"nin (dış kaynaklara göre havan topu) o masumları öldürmesi, kimsenin umurunda değil aslında. bir amaç var ve ona ulaşmak için her yol mübah hale geliyor. savaş böyle pis bir şey. insanlık yanına yaklaşamıyor; içine gireni dönüştürüp, insanlıktan çıkarıyor.
savaşmadan halletsek keşke. ama zor! başımızdakiler geçmişin intikamıyla geldiler zaten tepemize. ağızlarından köpükler saçarak, zehirlerini herkese bulaştırıyorlar. içlerindeki kötülük yüzlerine yansımış. gözleri kendi bencillikleriyle kör olmuş.
herkes sessiz.
yan yana geliyoruz birisiyle, ikimizden biri onlara oy vermiş. hangimiz bilmiyoruz. hepimizde bir suskunluk. kimimiz kandırılmaktan muzdarip, kimimiz tahammül etmekten. herkes bir karabasanın içinde. uyanığız ama ne elimiz kalkıyor, ne kolumuz. bastırıldakça, bunalıyoruz. ağzımızı açıyoruz ama sesimiz çıkmıyor.
uyandığımızı zannediyoruz ama hep aynı kabusun içindeyiz.
şimdi de savaş geldi burnumuzun dibine. halbuki yıllardır bitmeyen bir iç savaşımız zaten var.
biri de sorsa ki ayşegül ne düşünüyor acaba diye. "Savaşmayın ulan!" derim. Ardından "sevişin" diye eklerim ama onların o taraklarda bezi yok. olsa zaten bu dünya böyle olmazdı değil mi? gerçi sadece sevişsinler üremesinler. sonraki kuşaklar yanmasın bari!