31 Mart 2011 Perşembe

rüyalarda buluşuruz!

dün değil ondan önceki gece rüyamda bir tekstil atölyesinde işe başladığımı gördüm. sonuçta rüyamda da olsa işe girdiğim için sevinmem gerekirken sabah çok mutsuz kalktım. o da iş tabii ki, ama benim istediğim o değil. gerçi benim istediğim işi bana verecek patron gelmedi daha dünyaya. ben geziim, param hesabıma yatsın. ona patron denmiyor başka bir şey deniyor ama neyse demiicem:)
öptüm baay!

bugün bunu gördüm

202'nin üst katından geçtiğimiz yollara bakar iken, kaldırımdaki çiçekçi kadına/anaya takıldı gözüm. koca memelerinin arasına sıkıştırdığı çocuğunu, hırkasıyla sararken gördüm. hırka uzadıkça uzuyor, çocuk anasının koynuna sokuldukça sokuluyordu. bayaa güzel görünüyorlardı. sonra hemen o duygusal anın içine edip, onların fotoğraflarını çeken, nikon ya da canonlu bir genç kız canlandı gözümde. fotoğraf aşkıyla yanıp tutuşan genç kızın, hayatının karesini yakalamış olduğunu düşünerek, kaldırımdaki bir kedi gibi sürünerek anasıyla bebesini fotoğraflarken hayal ettim. ne duygusallık kaldı, ne de o kare. zaten otobüs de seyir halinde olduğu için baktığım yerde yeller esiyor, herkes ve de her şey hızla değişiyordu. neyse dedim koltuğa gömülüp uyumaya çalıştım. belki rüyamda bir keki dişlerken görüp, ağzımı şapırdatırım yine diye düşündüm. yapmadığım şey değil. otobüste uyumak benim için girilmesi tehlikeli ve yasak bir inşaat gibidir. neyse nerden nereye geldim!

29 Mart 2011 Salı

Kaçak var!

Beş yıldır kablotiviyi kaçak izliyorduk. Ta ki düne kadar. Hangi orosbunun evladının yüzünden bilmiyorum ama, dün apartımanımızdaki tüm kaçakları elden geçirmişler. yani benden kazandıkları beş on milyonla zengin olacaklarsa, veririz. vericez zati!! hemen üye olduk maalesef. el mahkum. sinir oldum. ayrıca ttnet'in götümüze soktuğu kazıkla da resmen yüzleşince sinir katsayım arttı bugün. başım tuttu (annem geldi aklıma:)
kablotivi bağlanana kadar televizyona kendimizce anten uydurduk. yani hiç televizyon izlemem, evde yok ya canım çekiyo.
yaptığımız anteni görse birileri, yaratıcılığımızdan ötürü takdir alırız:) zihni sinir halt etsin:)
valla izliyoruz şimdi sienbisieyi.
türkün elinden ne kurtulur arkadaş:) kendimizdeki potansiyeli değerlendirmeliyiz. biz ufaktan başladık!

çok sıktın ama!!!

Yani gerçekten tam bir şey yazmak geçiyor içimden, bi de bakmışım bloğuma erişmek yine mahkeme kararına takılmış. Sonra sinir katsayım artıyor, küfür etmeye başlıyorum ağız dolusu. benden günah gitti, bu bloglara erişimi engelleyen herkesin yedi ceddini kalaylıyorum. bilginiz olsun.

25 Mart 2011 Cuma

manu chao yine yalann oldu!

yıl kaç tam hatırlamıyorum, manu chao istanbul'a geliyor dediler, biz de dört kız arkadaş otostopla yola çıktık Eskişehir'den. yolda binbir türlü aksilikle karşılaşıp, gece oniki'de, bal kabağına dönüşmeden istanbul sınırlarına girmiştik. konser bitmişti. biz de okulda ondan bundan topladığımız paralarla içelim bari diyerek kendimizi önümüze gelen ilk bara atmıştık. hayal kırıklığı ve muz kabuğuyla, alt dudak titrek bir vaziyette içkimizi içtik. gerçi yalan söylemiim bayaa da eğlendik. amacımız eğlenmekti ve onca yoldan, ne badireler atlatarak gelmiştik:) neyse uzun lafın kısası, manu chao'nun kişisel tarihimde önemli bir yeri vardır. ondan kelli, nisan ayında manu chao'nun babylon'a gelecek olması beni oldukça, hayli, fazlasıyla heyecanlandırdı. maalesef yine gidemiyorum, yine gidemiyorum! bilet kalmamış dediler, nazlı yar. zın zın zın zın....
yine de lav yaa manu:)

23 Mart 2011 Çarşamba

kursağıma oturdu!

ulan olley demiştik, ne güzel açıldı demiştik, tak tekrar kapandı. bi de baktım açılmış. ulan arkadaş oyuncak ettiniz bizi yaaa! isyanım var otoriteye, sansürcülere!!!
bi daha kapatırsanız beni karşınızda bulursunuz. bu da böyle biline!
hay yarabbim yaaa!
bak bi daha girdiğimde açık olacak bu blogspot!
delirttiniz lan milleti!

15 Mart 2011 Salı

olley beee!


canım biloğum, özledin mi beni? senin yokluğunda neler oldu neler? seni niye mi kapattılar? orasını sorma, anlatsam anlamazsın. ben bile anlamakta güçlük çekiyorum, yorma güzel kafanı.
güzel bir film izledim biraz önce. the road. post-apokaliptik bi filmmiş. öyle diyolar. yani kıyamet sonrası. gerçekten atmosfer süper olmuş. bayaa kötümser, ama sonunda yine "there is a hope, brother"a bağlıyorlar işi. ben kötü sonu tercih ederdim. gerçekliğinden hiçbir şey yitirmezdi. ama her haliyle güzel. oyunculuklar ve atmosfer mükemmel.
imdb'si de şurdan